2013 yapımı, Niki Lauda ve James Hunt’ın arasındaki rekabeti anlatan Rush filminin açılış sahnesi… Lauda’nın ağzından şu sözler dökülüyor; “Formula 1’de her sezon yirmi beş pilot sezona başlıyor. Her sezon iki tanemiz ölüyor. Ne tür bir insan böyle bir iş yapar? Kesinlikle normal insanlar değil. Asiler, deliler, hayalperestler… İz bırakmak için yanıp tutuşan ve bu uğurda ölmeye hazır insanlar…”
Albert Ball, Andrew Beauchamp-Proctor, Billy Bishop, Max Immelmann, René Fonck, Ernst Udet… Ve en ünlüleri, Manfred von Richthofen, namıdiğer Kızıl Baron. Bu isimlere aşina değilseniz, kendilerini takdim edelim. Bunlar Formula 1 pilotu değil, Birinci Dünya Savaşı’nın savaş pilotları. Dönemlerinin en büyük şöhretleri… Sadece Batı Cephesi’nde beş milyona yakın kişinin hayatını kaybettiği bir savaş… Karada savaşan milyonlarca gencin pek azının hikâyelerini bugün biliyoruz. Ancak havadakiler için durum böyle değil. Karada ve denizde savaşan silah arkadaşlarının aksine savaş pilotlarının farklı bir hikâyesi vardı. Macera için cepheye giden asiller, şöhret adına pervanelerini döndüren aristokratlar…
Kızıl Baron Richtofen, Prusyalı aristokrat bir ailenin vârisi olarak dünyaya geldi. 25 yaşına geldiğinde, havada 80 kişiyi öldürmüştü. Ondan daha çok “zafer” kazanmış bir pilot yoktu. Savaşın bitiminden birkaç ay evvel, Morlancourt semalarında uçaksavar ateşinden kaçamadı ve hayatını kaybetti. Richtofen gibi “maceraperest” savaş pilotlarını sayıları daha az olsa da İkinci Dünya Savaşı’nda da gördük. Fakat 1940’lardan sonra, macera arayan aristokrat ve asil aile çocukları için gökyüzünde savaşmak artık bir seçenek olmaktan çıkmıştı.
Formula 1 Dünya Şampiyonası, 1950 yılında başladı. Günümüzde otomobil sporlarıyla, hatta genel hatlarıyla sporla pek ilgisi olmayanların bile kulağına Formula 1’in ismi çalınmıştır. Bu şöhretin temelleri de 1950’lerde atıldı. Savaşlar bitti, ancak “barış” döneminde olunması, genç erkeklerin şöhret arayışını engelleyemedi. Sadece ona yeni bir biçim kazandırdı.
Formula 1, neden dünyanın en büyük ve en çok takip edilen spor organizasyonlarından birine dönüştü? Para ve kan. Filmde Lauda’nın ağzından dökülen sözler gibi. Formula 1, asla otomobillerin birbirini geçmesi ve hızları sayesinde şöhretine kavuşmadı. İnsanları çeken, pilotların ölümle burun buruna gelmesiydi. İzleyiciler için pistteki bir ölüm riski, eğlenceyi artıran unsurdan başka bir şey değildi. Eninde sonunda, insanoğlu değişmedi. 2000 yıl önce arenalarda gladyatörlerin birbirini öldürmesinden nasıl keyif alıyorlarsa, yarış pistlerinde de benzer beklentilere sahipler. Wolfgang von Trips, Jo Schlesser, Roger Williamson, Gilles Villeneuve, Roland Ratzenberger, Jules Bianchi… Formula 1’de hayatını kaybeden tüm pilotların ismini saymak, epey bir süremizi alır. Hepsinin hikâyesi, ayrı yazıların konusu.
Ayrton Senna, belki de tüm zamanların en meşhur Formula 1 pilotlarından biridir. Netflix’te geçtiğimiz aylarda yayınlanan ve Brezilyalı pilotun hayat hikâyesini anlatan diziyle Senna adı bir kez daha gündeme oturdu. Bir dizi veya film eleştirecek birikime sahip biri olmamakla beraber, Formula 1 seven biri olarak bu dizi beni gerçekten tatmin etti. İsabetli oyuncu seçimi, gereğinden fazla dramatize edilmeyen senaryo ve tarihi gerçeklerden uzaklaşılmaması bir araya gelince, ortaya güzel bir iş çıkmış. Senna’nın kim olduğundan, neler yaptığından veya hayatını nasıl kaybettiğinden uzun uzun bahsetmeye gerek yok.
Her yıl mayıs ayının ilk günü Bologna’da, Imola Pisti’nde “Beco” (Ailesinin ve yakınlarının ona seslendiği isim), anılmaya devam ediyor. Hayatını kaybettiği Tamburello virajına çiçekler bırakılıyor, heykelinin önünde törenler düzenleniyor. Onu izlemiş nesiller dünyadan göçtükten sonra da Senna anılmaya devam edilecek. Çünkü ona hayran olmak için yarışlarını izlemiş olmaya gerek yoktu.
34 yıl yaşadı. 34 yıla sığdırdığı başarılar; üç dünya şampiyonluğu, 41 yarış galibiyeti, 80 podyum vesaire vesaire… Vesaire diyerek de Senna’nın başarılarını küçültüyoruz gibi düşünülmesin. Senna’nın rekorları kırılalı çok oldu. Önce Michael Schumacher bu rekorları kırdı. Schumacher’in rekorlarını da Hamilton kırdı.
Bu döngü devam edecek. Senna’nın hâlâ konuşulmasının, dizilerinin yapılmasının ve benim odamda, doğumumdan üç yıl önce hayatını kaybetmiş bir pilotun posterinin asılı durmasının farklı nedenleri var. Nedeni ne? İnanın ben de bilmiyorum. Sadece yarışırken hayatını kaybetmiş olması mı? Hayatını kaybetmiş en ünlü pilot olması mı? Dalgalı saçları ve tavırlarıyla ayrı bir karizmaya sahip olması mı? Yağmurlu havalarda tüm zamanların en iyilerinden olması mı? Brezilya gibi bir halk için ulusal bir kahraman mertebesine yükselmesi mi? Yüksek ihtimalle hepsinden biraz.
Formula 1 neden dünyanın en büyük spor organizasyonlarından biri? Otomobil pilotlarını ve savaş pilotlarını birbirine benzetiyorum. Şan, şöhret, biraz da eğlence için ölümü göze alıyorlar. Kabul edilebilir ve örnek alınması doğru bir davranış olmayabilir ama ben bu deliliğe saygı duyuyorum. Ve bu delilikten herkesin alabileceği bir ilham olduğunu düşünüyorum. Ayrton “Beco” Senna da Silva, ölümünden 30 sene sonra bile insanlara ilham vermeye devam ediyor ve edecek.