2024 yılının ocak ayında Elon Musk, ilk defa bir insana beyin çipi takıldığını açıkladı. Yeni çipli insan, düşünce gücüyle bir bilgisayar faresini yönlendirebiliyor, satranç oynayabiliyordu. Yani, belki de bir gün meşhur çizgi roman karakteri Profesör Xavier gibi, düşünce yoluyla birileriyle, hatta herkesle iletişim kurmak mümkün olacak. Xavier, herkesle aynı anda iletişim kurabilmek için Cerebro adında bir cihaz geliştirmişti. Belki ileride benzer bir cihaz geliştirilebilir, ancak asıl soru şu: Biz onu nasıl kullanacağız?
Bir küçük hatırlatma paragrafı açalım: X Men çizgi romanı, Afrikalı Amerikalılara yönelik ayrımcılığı eleştirmek için kurgulanmıştı. Burada, Afrikalı Amerikalılar yerine mutantlar ayrımcılığa uğruyordu. Her birinin özel bir süper gücü vardı ama bu diğer insanları mutlu etmiyor, aksine korkutuyordu. Paragrafı bitirelim.
Benzer bir durum, Isaac Asimov’un Çelik Mağaralar romanında da karşımıza çıkar. Bu sefer insanlar, robotlara karşı önyargılıdır. Galaksiler kolonize edilmiş, yapay zekâ alanında büyük atılımlar gerçekleştirilmiştir. Bunu da dünya dışındaki farklı gezegenlere yayılmış, refah içinde yaşayan “Uzaycılar” adındaki imtiyazlı bir topluluk yapmıştır. Robot teknolojisi gelişmiş, sekreterlik, ofisboyluk, tezgâhtarlık gibi belli ayak işlerinde robotlar kullanılmaya başlanmıştır ve bu kadarı bile insanları öfkelendirmeye yetmektedir. Öyle ki, bir kadın müşteri, ayakkabı mağazasında kendisine bir robot hizmet etti diye olay çıkarabilmektedir.
Xavier, Cerebro’yu yardıma ihtiyacı olan mutantları bulmak için kullanıyordu. Önce en yakın dostu, sonra hasmı olan Magneto ise mutant olmayanları yok etmeyi kafasına koymuştu. Çünkü insanlar bir türlü ders almıyordu. Holocaust’tan bile ders almamışlardı. Tabii, ABD’nin sosyalistleri istemediği için Nazilere CIA’i kurdurduğu kısımlar atlanıyor ama olsun. O kadar kusur kadı kızında da olur. Henüz 1978 yılında çekilen The Boys From Brazil’de (Vahşetin Çocukları) de Doktor Mengele’in Hitler’i klonlamaya çalıştığını izliyorduk.
Güney Kore Cumhurbaşkanı Yoon Suk Yeol, mecliste yeterli güvenoyunu alamadığı ve yolsuzluk iddialarıyla suçlandığı için, muhalefeti düşman Kuzey’e sempati duymakla suçlayıp sıkıyönetim ilan etmeye kalkıştı. Düşman Kuzey’in süper gücü, en son füzelerini sağda solda teşhir etmek ve oraya buraya balon fırlatmaktı. Peyk’in şahane “Hareminde Han” şarkısında olduğu gibi kuşlara değil de balonlara bakıp gamlanmış olabilir. Tebaasına sözü geçmeyince oturup buna hırslanmıştır herhâlde.
Peki “Turuncu Başkan” Trump’ın turuncu can dostu, ergen ruhlu tekno zengini Elon Musk neyin peşinde? O biraz sıkıntı işte. Şimdilerde İngiliz siyasetine el atmış kendisi. Orada da aşırı sağcıları destekliyor ama Nigel Farage’ı bile beğenmiyor. Robotları seviyordur muhtemelen ama mutantları kim? Göçmenler? Eşitlik, özgürlük savunucuları? Uyanışçılar? Peki bizim mutantlarımız kim? Araplar mı? Kadınlar mı? Kürtler mi, Ermeniler mi? Kimi diriltmek isteriz? Abdülhamit? Mustafa Kâmil Zorti? Alparslan veya Alper Tunga da olabilir.
Suriye’de önce İran ve Rusya, sonra da kendi ordusu Esad’ı ortada bırakıverdi, Esad da Rusya’ya gidiverdi. Yeni gelenin mutantları kim peki? Nusayriler mi İsmailliler mi Kürtler mi? Milli olan kim, ordu ne?
O yüzden hadi artık Charlie Chaplin’in Büyük Diktatör filmindeki gibi son konuşmasını yapıp desin ki: Ben yoruldum, harç bitti, yapı paydos netekim. Hiçbir yeri yönetmek veya fethetmek istemiyorum. 81, 82 veya 85 vilayet peşinde değilim. Düşünmek değil, hissetmek istiyorum. Ben makine değil, insan olayım. Birbirimize yardım ederek, dayanışarak var olalım; bu dünya hepimize yeter. Başkalarının mutluluğuyla mutlu olalım. Birilerine diz çöktürmek, köleleştirmek için değil; özgürleştirmek için mücadele edelim. Biz de özgür olalım. Bizi insan olarak görmeyenlere neden hizmet edelim, neden biat edelim ki? Mecbur olduğumuz için mi?
Mustafa Kâmil Zorti der ki: Netekim ölüler yerinde kalsın, diriler yerinde. Barış olsun netekim. Kakofoni yerine biraz sükûnet. İki parka gidelim, kuşları dinleyelim, kedi, köpek sevelim. Çocuklar oynasın, gülsün eğlensin. Ağaçları, çiçekleri koklayalım ama yemeyelim, onlar da yerinde kalsın. Çiçekleri Yemeyelim kitabının başında şöyle der Asaf: Bu çiçekler kesilecek mi? Bu çiçekler gidecek mi?
Muhtemelen dünya ısınmaya, çiçekler gitmeye devam edecek. Yüzüne çiçekleri dönen şair şöyle devam edecek: Gözleri ellerini gördü… Elleri kördü… Dün yağmur yağacaktı, gün döndü, yarın yağdı, bugün dindi…
Bizi bir seven bulsak biz de seveceğiz. Ondan bundan nefret etmeyeceğiz. Gerek kalmayacak çünkü. Ya dünyayı sevmek ve hissetmek kurtaracak bizi ya da ellerimiz kör olacak. İçimize içimize ağlayacağız. Kimse anlamıyor… Anlamayacak.