Prof. Dr. Aslı Tunç, İstanbul Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi Medya bölümü öğretim üyesidir. İstanbul Üniversitesi Basın Yayın Yüksekokulu’nda iletişim lisansı ve Anadolu Üniversitesi’nde sinema-televizyon yüksek lisansından sonra iletişim alanındaki doktorasını 2000 yılında Philadelphia’daki Temple Üniversitesi’nden aldı. Bir yıl boyunca Amerika’daki aynı üniversitede iletişim kuramları ve küresel iletişim üzerine dersler veren Tunç, çalışmalarını 2001 Eylül’ünde Türkiye’ye döndükten sonra medya ve demokrasi, dijital aktivizm, sosyal medya ve toplumsal cinsiyet konuları üzerine yoğunlaştırdı. Mart-Eylül 2020’de Güney Florida Üniversitesi’nde misafir öğretim üyesi olarak bulundu. 2020 Ağustos -2024 Mart tarihleri arasında İstanbul Bilgi Üniversitesi'nde Rektör Yardımcısı olarak çalıştı. Tunç’un İngilizce ve Türkçe akademik makaleleri, kitap bölümleri ve uluslararası raporları bulunuyor.

“.. Benim dengemi bozmayınız. Aşkım da değişebilir, gerçeklerim de..” Turgut Uyar’ın bu dizelerini Demet Evgar’ın ağzından duyarız Bahar dizisinin hemen başında. “Uyanmaya Hazır Mısın?” alt başlığıyla Show TV’de bambaşka bir kadın karakterle tanışırız. Ana akım televizyonlarda bolca görülen çaresiz, ağlak, sürekli mağdur, erkeğe bağımlı, itilip kakılan kadın karakterlerle dolu senaryolara inat, Bahar tam da bir kadının uyanış ve dönüşüm hikâyesi. Bahar, Güney Kore’den Doktor Cha dizisinin uyarlaması da olsa Demet Evgar’ın olağanüstü oyunculuğuyla tamamen “bizden” oluverdi. Yayınlanmaya başladığı 13 Şubat’tan bu yana ekranda neşeli, esprili, kalbi temiz, hatalarını kabullenen, kendinden emin ve güçlü bir kadın karakter görmek hepimize iyi geldi. Diziye ismini veren ana karakter Bahar, yirmi yıl önce tıp fakültesinden başarıyla mezun olmuş, ancak doktor olmak yerine kendini cerrah olan kocasına ve çocuklarına adamıştır. Mesleğini yapmak her zaman içinde ukde olarak kalsa da doktorluk özlemini öteleyerek yıllarını geçirmiştir; ta ki yaşadığı rahatsızlık sonucunda karaciğer nakline ihtiyaç duyana dek. Sonrasında ise Bahar’ın dönüşümünü izlerken aslında bir kadının varoluş mücadelesine de tanık oluruz. “Normal hayata değil de ‘hayata’ dönmeyi tercih ediyorum,” der mesela Bahar. Kocası ve kayınvalidesinin yıllarca ona uyguladıkları psikolojik şiddete, “Kahkahamdan rahatsız oluyorsun diye sesimi kıstım,” diyerek isyan eder. Ona sürekli olarak yetersiz olduğunu hatırlatan kocasını bundan böyle dinlemeyecektir. Örneğin kızını “hangi renksen o renksin. Başkasının yanına daha çok yakışmak için sakın solma,” diyerek teskin eder.

Popüler kültürde kadın temsiliyetine yeni bir soluk getiren Bahar’ı aynı zamanda Bonnie Garmus’un 40 dile çevrilen ilk romanı Bir Kimya Meselesi’ndeki (Lessons in Chemistry) Elizabeth Zott karakteriyle bir arada düşünmek ilginç olabilir. Altı ay boyunca ABD’de bestseller listesinin tepesinde kalan, geçenlerde Barnes & Noble’ın 2023’ün en iyi kitabı seçtiği, Amazon’un aynı yılın en iyi 20 kitabı olarak ilan ettiği bu roman, Apple TV+’da çoktan dizi haline getirildi bile. Küresel çapta adeta çılgınca satılan bu kitap aslında Nisan 2022’de basıldı ve Filiz Sarıalioğlu tarafından Bir Kimya Meselesi ismiyle Haziran 2023’te dilimize kazandırıldı. 

Elizabeth Zott da tıpkı Bahar gibi sıra dışı bir kadın. 1960’lar Amerikası’nda tüm çalışanlarının beyaz erkeklerden oluştuğu Hastings Araştırma Enstitüsü’nde kendini kanıtlamaya çalışan, öte yandan cinsel taciz, cinsiyet ayrımcılığı, entelektüel kıskançlık ve bilimsel rekabetle mücadele eden çok parlak bir kimyager. Elizabeth kafasının dikine giden, şekere bulamadan gerçekleri insanların yüzüne bodoslama söyleyen, bu nedenle çevresi tarafından sevilmemeyi göze alan bir bilim kadını. Bu müdanasızlığı onun araştırma enstitüsünde barınamamasıyla sonuçlanıyor ve kendini istemeden de olsa bir televizyon kanalında yemek programı sunarken buluveriyor. Yemek yapmayı bir kimya deneyi yaparmışçasına anlatan Elizabeth Zott bir anda izleyici kitlesi olan ev kadınlarının sevgilisi oluyor. Ana karakterimiz sadece yemek yapmıyor tüm bu kadınlara ayakları üzerinde durmayı, kendi değerlerini keşfetmeyi ve dünyaya bambaşka bir gözle bakmalarını sağlıyor. Elbette bu değişimden herkes memnun olmuyor ancak Elizabeth Zott geri adım atmayarak toplumsal değişime feminist bir açıdan katkıda bulunuyor.

Bir Kimya Meselesi son derece eğlenceli ve okuması kolay bir roman. Elizabeth Zott’un kadın olarak mücadelesi, dramatize edilmeden ama okurda iz bırakan şekilde anlatılmış; tıpkı Bahar da olduğu gibi. Her ikisi de bilim dünyasında var olmaya çalışan, mizahtan, dürüstlükten ve açık sözlülükten vazgeçmeden savaşmayı seçen eyvallahsız kadınlar. Onları ortak kılan nokta işte tam da bu.