1 Mayıs İşçi ve Emekçi Bayramı ile ilgili bir yazı kaleme almaya karar verdiğimde amacım emeği bir türlü görünmeyen, görünmek istenmeyen kadınlarla ilgili yazmaktı. Ev içi emek, iş yerlerinde hakir görülen emek, asla bir erkeğin iş görme gücüne denk görülmeyen emek… Sonra 1 Mayıs kutlamalarında hakir görmeyi bırakın yok sayılan başka bir emek çarptı bu yıl gözüme: LGBTİ+’ların emeği.
LGBTİ+’lar alanlardalar, her ne kadar izole edilmek, sadece Onur Haftası’na izole edilmek istenseler de -ki Onur Haftası’nda yaşananlar başlı başına bir yazı konusu- bu yıl onları İstanbul Sözleşmesi’nin feshi eylemlerinde, 8 Mart’ta, 25 Kasım’da, Gezi Parkı davası eylemlerinde ve daha pek çok yerde gördük. LGBTİ+’lar 1 Mayıs’ta da alanlardaydı. Onlarca insanın gözaltına alındığı, upuzun halayların çekildiği bu 1 Mayıs geçtikten sonra benim aklımda bir olay ve bir tartışma kaldı: Polisler, Maltepe’de LGBTİ+ bir grubun alana girişine engel olmaya çalışırken bir polisin yüzünü çevirip aşağılayıcı bir şekilde gülmesi ve bugün hâlâ devam eden “geylerin 1 Mayıs’ta ne işi vardı?” tartışmaları.
Sahi “geylerin”, LGBTİ+’ların 1 Mayıs’ta ne işi vardı? Aslında bu biraz tuhaf bir soru. Sanırım bazı “solcu abiler”, 1 Mayıs’ta sadece cis hetero bıyıklı erkekler ve makbul kadınlar görmek istiyorlar. Peki bu “naif” istekleriyle LGBTİ+’lara alanları terk ettirebildiler mi? Pek sanmıyorum. Kasiyer, öğretmen, doktor, şoför, seks işçisi, temizlikçi, avukat, mühendis, aklınıza gelebilecek her türlü meslekte çalışan binlerce LGBTİ+ var. Emek sömürüsüyse hayatın her alanında. Daha iki ay önce zincir bir marketin deposunda çalışan Gizem Algan “kadın gibi görünmediği” için işyerinde maruz bırakıldığı mobbingi Umut-Sen TV’de anlattı. Her gün sosyal medyada trans olduğu için işverenlerin kapıları yüzüne kapattığı transların hikâyelerini okuyoruz.
2015’te Alev, 2018’de Esra Ateş, 2019’daysa Hande Buse Şeker öldürüldü. Bu kadınların ortak bir noktası var: Üçü de seks işçisi. Alanlara layık görülmeyen trans seks işçileri çoğu zaman emeklerinin karşılığını alamıyorlar, güvencesiz ve yok sayılarak çalışıyor, bununla birlikte bir de omuzlarında devlet ve toplum baskısı var.
Salgın boyunca İstanbul Taksim’deki Bayram Sokak’ta trans seks işçilerinin yaşadığı evler kaç kere mühürlendi sayısını hatırlamıyorum. 1 Mayıs haftasında İzmir Alsancak’taki 1463 Sokak’ta onlarca seks işçisi biber gazı ve coplarla polis tarafından darp edildi. Bütün bunlar olurken, LGBTİ+ işçiler onlarca hak ihlaline maruz bırakılırken birtakım insanların onların alanlarda ne işi olduğunu sorması, sorgulaması, onları alanlarda istememesi ikiyüzlülüktür. En azından ben bunu böyle görüyorum.
Yıllarca kadın emeğinin yok sayılmasını, ücret eşitliğini konuştuk, hâlâ da konuşmaya devam ediyoruz. Cis hetero bir kadın olarak hâlâ çalışırken en az erkekler kadar elimden iş geldiğini, kafamın çalıştığını kanıtlamaya çalışıyorum. “Zor” görünen işler sadece erkeklere değil bana da verilsin istiyorum. Bir haber için görüşmeye gittiğimde insanların sadece yanımdaki erkeği değil beni de muhatap almasını istiyorum. Bunlar kulağa nasıl geliyor inanın bilmiyorum; basit, duygusal, abartı belki. Bir trans kadının ya da feminen tavırlı bir erkeğin işyerinde yaşadıklarıysa çoğu insana benim yaşadıklarımdan daha önemsiz geliyor.
Trans kadın Merve Kaygısız, işyerinde müdürlerinin atanmış ismini kullanması ve türlü baskıları nedeniyle istifa etti. Daha sonraysa kimlikteki ismi ve görüntüsü uyuşmadığı gerekçesiyle gittiği her iş görüşmesinden, “İsmini değiştir, öyle gel”, “Ameliyatını ol öyle gel” gibi cümlelerle geri çevrildi.
İşçi dayanışması bu kadar köklü ve tarihi olan bir dayanışmayken, neden bir grubu dışarıda bırakıyor, neden kapsayıcı değil? Kutlamalara renkli saçlarla ve makyajlarla gelmek neden bu kadar kabul edilemez? Bence geyleri alanlarda istemeyenlerin, “Çok dikkat çekiyorsunuz, her alanı Onur Yürüyüşü’ne döndürmeye çalışıyorsunuz” diyenlerin bu noktada kırılgan erkekliklerini sorgulaması gerekiyor. Yok sayılan ve ötekileştirilen bir grup işçinin “Ben de varım” demesi kadar doğal bir şey olamaz. Buradaki asıl sorun “Ben de varım” diyen bir gruptan başka bir grubun rahatsız olması.
Şunu da eklemekte yarar görüyorum: LGBTİ+ mücadelesi, kırılgan ve çabuk küsen bir mücadele değil. Kendine tırnaklarıyla kazıya kazıya alan açmasını çok kere deneyimlemiş bir mücadele. LGBTİ+ işçilerin meydanlarda olmasından rahatsız olanlara üzücü bir haberim var; seneye de alanlarda içeri almak istemediğiniz “geyleri” göreceksiniz.