1967’de İzmir’de doğdu. Bu coğrafyanın çeşitli bölgelerinde okul anıları ve güzel arkadaşlar biriktire biriktire Ankara’ya üniversite okumaya gitti. Gazi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Eğitimi bölümünü bitirdi ve aynı şehirde kaldı. ODTÜ’de on beş yıl öğretim görevlisi olarak çalıştıktan sonra, İstanbul’un çağrısına kulak verdi. Sabancı Üniversitesi’nde on yedi yıl akademisyenlik yapıp emekli oldu.
İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde Kültürel İncelemeler bölümünde yüksek lisans yaptı. Halk bilimi, sosyoloji, tarih ve felsefe okudu. Kurumsal iletişim uzmanı da oldu.
Çeşitli dergilerde Türk yazarları ve kitapları üzerine araştırma/inceleme yazıları yayımlanmış, çocuk edebiyatı/çocuk edebiyatı yazarları hakkında konferanslar vermiştir. Şiir, özel ilgi alanıdır. Şiirleri ve yazıları, edebiyat ve sanat dergilerinde yayımlanmaktadır.

“Hayallerin akıl üzerindeki her türlü tahakkümü, bir ölçüde deliliktir.” (Johnson, Rasselas/ 44. Bölüm)

Alıntılarımın ilki iyi bir başlangıç olacak sanki; “İnsan hayatının büyük bölümü, bir mutluluğa ulaşma mücadelesidir.” Bu mücadelenin içine düşmemişkenki haldir çocukluk… Konuşamazdan önce sesle ve işaretle anlatır ya çocuklar sonra sonra kendi ürettikleri sözlerle ve kendilerine has cümlelerle ‘var’ olduklarını ispatlarlar ya, konumuz buradan başlıyor işte… Kedilere, kelimelere ve cümlelere çocuklar üzerinden bir ‘kuşbakışı’ gidelim… İyi yolculuklar hepimize…

‘Ben daha çok küçüğüm, tek başıma atamam ki bu topu…’ diye söze giren bir çocukla bowling topunu yuvarladığınızda duyduğunuz ses ‘hopbidi’ oluyordur kesin. Oysa büyüdükçe ‘hop’ ve özellikle ‘hop dedik’ eski zamanlarınızın o masumiyetini taşımaz artık. Argo hatta tonlamaya bağlı küfre doğru yol alır. Yüreğimizin ‘hop’ etmesine ne diyeceğinizi merak ettim şimdi; oysa çocukları hoplatmak iki tarafı da mutlu etmez mi?

Ya kediler… Kedileri hoplatmak için evde ne çeşit düzenekler var? Zira; “Felsefenin kaynağı endişedir ve tehdit altında olmadıkları ya da kendilerini yabancı bir yerde bulmadıkları sürece kediler endişe yaşamaz.” İnsanoğlunun endişeleri, bir çıkış aradığı için mi mesela kedilere düşkünlük yaratmıştır. Bu konuda biraz okumuşsak kedilerin insan tarafından evcilleştirilmediği konusunda hemfikir oluruz. Yaklaşık 12 bin yıl önceden beri insanla yaşamayı seçtiği için bunca zaman yolculuğunu hiç aksatmadığını biliriz. Gemilerle seyahat başladığından beri geminin iç düzeni biraz da kedilere bağlı ve o yüzden bugün dünyanın her yerinde bu dostlar… İnsan soyunu devamı için de çocuklar…

Ve yine çocuklar… Baharda pek çok yerde, özellikle hafta sonlarında, yapılan şey piknik… Piknik, çiçek toplamak… En çok da papatya… Mesela papatya falını gören ve taklit eden bir yumurcak size fal bakarsa ne der, “seviyo, seviyo ıhıh; seviyo, seviyo ıhıh…” tartışılmaz bile. Çocukların felsefeye ihtiyacı yoktur; onlar doğuştan mantık kullanırlar. Duygularında, düşündüklerinde o mantık hüküm sürer. Ürettikleri sözcükleri not almış olsak epey yüklü ve zengin bir sözlüğümüz olurdu. Süt satan amcalar, teyzeler ‘sütçü’; su getirenler ‘sucu’ oluyorsa çocuk, ‘şoförcü amca’ ve markete gidip gelirken oradakilere ‘marketçi’ der. Büyüdükçe kullanmaz; fakat o kelimeleri üretmiştir ne güzel. Ya da mesela bir yemek sohbetinde kitaplardan konuşulurken ve söz konusu çeviri kitaplarken size yöneltilen ‘bu kitabın dönüştürücüsünü tanıyor musun?” sorusundaki ‘dönüştürücü’ ne de güzel üretilmemiş midir?… 

“Kolumun diz kapağı” acır mı dersiniz… Acısını unutmasak büyür müyüz ki… ya da para üstü alabilmek için önce ‘paranın altını’ vermeyi aklımızda tutabilir miyiz ki… ‘Kaç gün, ne zaman gelecek?” veya ‘Göster bana kaç tane yatcaz kalkcaz’ diyenleri ya da diş macununun tadını “serin bir acı” diye tanımlamayı hayatımıza sokan o muhteşem filozofları nasıl büyüttük. Belki de ‘her yerde aradık, her yerde bulamadık’ mı, ne dersiniz…

Çocuklarla kedilerin canı sıkılmaz, ‘oyun’ onların doğaları. “Can sıkıntısı kişinin kendisiyle yalnız kalma korkusudur.” Çocuklar için de kediler için de oyun hayatın merkezidir. Hem kendi kendilerine kurarlar oyunlarını hem de ‘arkadaşla’ oynamaya bayılırlar. Büyüdükçe bu oyunlarda sabır tükenir de başka oyunları nerdeyse ömür boyu sürdürür herkes. Bu oyunda yeni imge ve sözcük üretmek sadece yazar, şair ya da konu ile ilgililere bırakılır. Çocukları ve kediler özelinde doğayı dinlemeyi bırakır ‘büyük insan’.   

“Bastırılmış acı, hayatın anlamına ilişkin soruları akla getirerek adeta onu zehirler. Buna karşı kedi aklı bir ve bütündür. Acı çekilir ve unutulur, sonra yaşama sevinci geri döner.” Çocuklarda da bu genelde böyledir. Düşer, canı acır, sonra geçer ve yoluna gülümseme ile devam eder bu küçük filozoflar. 

“İnsanların kedileri evlerine kabul etmelerinin daha temel sebeplerinden biri, kedilerin insanlara kendilerini sevmeyi öğretmiş olmalarıdır.” Çocuklar da bize ‘sevme’yi hatırlatır an ve an. Sevgiyi, özrü ve rica etmeyi dile dökmeyi ne zamandır unuttuk mu nedir…

Ve son söz; “uykumu alamadım. / Neden? / Saate baktım uykum kaçtı.” Haydi, bu bahar başında şenlik var çocuk şenliğe uyansak mı?

“Pek az kişi, dedi şair, kendi seçimleriyle yaşar. Her insan halihazırdaki durumuna, kendi öngörüsünün dışında etki etmiş olan ve her zaman gönüllü iş birliği yapmadığı bazı nedenler sonucunda gelmiştir.”

Zeynep İskenderoğlu

Not: Alıntılar, Kedi Felsefesi/ Kediler ve Hayatın Anlamı/ John Gray (Çeviri: Ayşegül Yurdaçalış), Domingo, Şubat 2023