Piyanist. Türkiye’deki lisans eğitiminden sonra İngiltere ve Fransa’da lisansüstü eğitimlerini tamamladı. Birçok yarışmada derecesi olan sanatçının, üç albüm çalışması bulunmakta ve ulusal/uluslararası birçok festivalde hem solo hem de dünyaca ünlü müzisyenler ile paylaştığı oda müziği konserleri devam etmektedir. Doktor öğretim üyesi olarak MSGSÜ’de piyano ve oda müziği dallarında eğitim veren sanatçının, günlük yaşama dair gözlemlerini esprili bir dille kaleme aldığı yazıları bulunmaktadır.

Her yeni yıl yeni bir heyecan, yeni bir umut. Geride kalan yılın hesaplaşmasını yapıp arkada bırakırken yeni yıl için yeni dilekler de ister istemez belirleniyor. Eğer yanlış kararlar verildiyse bir daha verilmemek üzere yeminler ediliyor, yarım kalmış işler bir sonraki yıla devrediliyor. Kararlı olmak, planlı olmak insanlarda hayran olduğum bir özellik. Ben de her yeni yıl gecesi yeni yıldan beklentilerimi, amaçlarımı, hedeflerimi bir kâğıda yazarım, madde madde konuları ardı ardına sıralarım. Sıralarım sıralamasına da özenle el yazısıyla hazırladığım, tarih attığım bu kâğıdı nereye koyduğumu hep unuturum. Bir sonraki yıl onu bulduğumda da yarısını yaptıysam kendimi şanslı ve başarılı hissederim. 

Dileklerim genellikle belli ama her sene devreden birkaç dileğim var ki ölsem mezar taşıma yazılır, diğer tarafa da devrederim, kesin orada da yapmaya üşenirim ya da başaramam. Dileklerimin bazıları geleceğim için, bazıları genel olarak herkesin istediği tarzda şeyler, bazıları ise çılgınca ama yapmazsam içimde kalacak şeyler. İlk olarak sizlerle isteyip de başaramadığım dileklerimden bahsetmek istiyorum.

Her yıl o kâğıda yazdığım dileklerimden biri ve hiç gerçek anlamda başaramadığım şey; kilo vermek! Spor, pilates, aralıklı oruç, sık yeme, az yeme, aç kalma, şu diyet, bu diyet, ketojenik beslenme, ne ararsanız denendi ama beş kilo bandını daha aşamadım. Bu arada çok sağlıklıyım. Kan tahlillerime bakınca doktorlar görüntü ile bağdaştıramıyorlar. Yine de “yenilen pehlivan güreşe doymaz” misali doktorlara gidiyorum, verdikleri listelere artık sadece onlara inat, sırf “olmuyor işte kardeşim” diyebilmek için uyuyorum. Sonra yine olmuyor. Beş kiloda takılı kalınca da bırakıyorum. Yemeyi sevmek suç mu? Bunu okuyan arkadaşlarım eminim bana yüzlerce öneriyle gelecek biliyorum, lütfen önermeyin. Eminim ben onu da denedim ve bıraktım.  Hayatıma tombul kuş olarak devam etme kararım bu yıl ilk defa listeye altın harflerle giriyor, hayırlı uğurlu olsun. 

İkinci deneyip bir türlü yapamadığım şey; Almanca! Muhteşem bir öğretmenim var; sabırlı, benden daha hırslı ve iradeli. Artık ben o kadar yapamıyorum ki benim doktorlara gösterdiğim inadı kadıncağız bana gösterip “sen misin öğrenmeyen, o Almanca sonunda öğrenilecek!” diye çabalıyor da çabalıyor. Yıllardır A-1’deyim. Sindire sindire öğreniyorum diyeceğim de deve bile bu kadar sindirmez. Geçenlerde tam taşınma zamanı öğretmenimle görüntülü ders yapıyoruz, “İrisciğim görüntü dondu galiba” dedi, oysaki ben anlamadığım için boş bakışlarla ekrana bakıyordum. 2024’den umutluyum, belki A-2 ile tanışırız ve beş kilo bandı gibi A-1’i de aşarız. 

Listemde olan diğer bir madde de gezmek, yeni yerler görmek. Yoğun bir hayatım var, çok çalışıyorum. Genelde benim gezmem, navigasyonun verdiği rotaya güvenmeyip kendi rotamı oluşturarak keşfettiğim yerler. Çoğu zaman da ben daha iyi rotalar bulmuş oluyorum. “Rota kendime göre oluşturuldu, kendime iyi günler dilerim” şeklinde bir cümleyle araba kullanıyorum, çevik hareketler eşliğinde kısa sürede gideceğim yere de ulaşıyorum. Yoğun olmadığım zamanlarda evde olmak büyük bir lüks benim için. Evde olmaya bayılırım, evle ilgilenmeyi. Bu yıl ilginç şekilde şeytanın bacağını kırıp iki defa geziye gittim. Konserler için gittiğimde gezecek hiç vaktim olmuyor, keşke olsa ama bu yıldan umutluyum, başaracağım. 

Birkaç yıl önceye kadar bisikletle çok gezerdim. Şimdilerde pek yapamasam da bu yıl tekrar düzenli şekilde başlamak hedeflerim arasında. Onda da yine keyfim benim için ön planda olduğu için, zevklerimden ödün vermeden, küçük bir piknik çantasına kahve, meyve, sandviç gibi şeyler hazırlayıp sepete atacağım, en beğendiğim yerde mola verip manzaranın tadına varacağım. Eski eşim profesyonel şekilde bisiklete binerdi. Taytından, ayakkabısına kadar tam takım.  Bana da o kıyafetlerden almıştı ve ben ne yazık ki o kıyafetlerle çevreye büyük bir rahatsızlık vermiştim. Hayali benimle Kapadokya’ya bisikletle gitmekti. Ben daha Maltepe’yi zor görürken benim Kapadokya’ya kadar pedal çevirebileceğime inanması da ilginç. Ayrıldıktan sonra ben Moda’dan Maltepe’ye bisikletle gider oldum, yurtdışına bisikletimle gidip gezme hayalleri kurdum ama Kapadokya benim için her zaman imkânsız bir hedef olarak kalacak. Fatih’in gemileri karadan yürütmesi gibi ben de Kapadokya’yı bisikletimi balona yükleyerek gezebilirim, bu da aklımın bir köşesinde dursun.

Bu yıl iddiaya girme konusunda beşinci parmağımı terbiye etmeyi hedefliyorum. Genelde ablamla “Nesine?” diye kendimi bir türlü tutamayıp o parmağı uzatıp iddialaştığım için çok kaybetmişliğim var. Bunlardan bir tanesi yıllar önce televizyonda Çanakkale’den Bodrum’a yüzen bir adamın haberi üzerine “Ne var? Ben de yüzerim!” iddiam ki ablamın kahkaha atıp “Hadi oradan, haddini bil,” demesiyle havaya kalkan küçük parmağımın hüsrana uğramasıyla başladı. Ben kendime çok inanarak ve neyime güvenerek hala anlamış değilim, pazarlıklara başladım. “Nesine?” diye girdiğimiz iddianın ödülü “pırlanta bilezik!” Düşünün, o denli güveniyorum kendime.  Çanakkale Bodrum kıyısının mesafesini öğrenmemle öyle itiraz ediyorum ki, görmeyin. Parmağı kıvırıp bir kere ablamın parmağına takmışım, geri dönüş yok.  Ablam, halime acıyıp bir başka seçenek sunarak maraton mesafesi yüzmemi teklif etti, yeni teklifin yaklaşık 42 km olduğunu öğrenince bir pazarlık daha. Ablam kendinden ve bileziği kazanacağından o kadar emin ki sürekli şartları benim için esnetiyor. Maraton teklifi tutmayınca pazarlıkta mesafeyi yarıya düşürdü, bir sonrakinde bir haftada yüzebileceğimi, bir sonrakinde, ben yüzerken onun da kayıkla yanımda gelip bana destek olmasına kadar vardırdı iddiayı.  Sonra ne mi oldu? O yaz Bodrum’a gidip, yunus stilinde, çıp çıp suya daldım çıktım, toplam 100 metre ya gittim ya gitmedim. Bilezik mi? Ablamın koluna takıldı gitti. 

Son olarak çılgınca sayılabilecek dileklerimden sadece biri olan “bir martının o kar beyaz gıgısını gagaklanmadan öpme” dileğimle 2024 yılı listemi bitiriyorum. Her seferinde nereye koyduğumu unutup kaybettiğim, ağlama krizleri geçirdiğim pasaportumun yanına koyacağım hazırladığım listemi. En azından bulduğumda ikisini de bulurum, çifte mutluluk yaşarım. 2024 bence bize iyi gelecek. Elbette zor zamanlarımız olacak, üzüldüğümüz, düştüğümüz anlar yaşanacak ama yine kalkacak gücü bulacağız, yüzümüzü güldürecek şeylere daha çok sarılacağız. İnanıyorum, öyle olacak. Var mısınız iddiaya?