Michel Foucault’a göre yaşamın ve çalışmanın temel amacı, kişinin başlangıçta olmadığı kişi olmasıdır. Bana göre okuma edimi de böyle bir amaca hizmet eder. Farklılaşmaya daha önemlisi dönüşmeye içkindir.
Sait Faik “Haritada Bir Nokta” adlı öyküde “Söz vermiştim kendi kendime: Yazı bile yazmayacaktım. Yazı yazmak da, bir hırstan başka ne idi? Burada namuslu insanlar arasında sakin, ölümü bekleyecektim. Hırs, hiddet neme gerekti? Yapamadım. Koştum tütüncüye, kalem kâğıt aldım. Oturdum. Ada’nın tenha yollarında gezerken canım sıkılırsa küçük değnekler yontmak için cebimde taşıdığım çakımı çıkardım. Kalemi yonttum. Yonttuktan sonra tuttum öptüm. Yazmasam deli olacaktım…” yazmayı onu delilikten koruyan bir eylem olarak dile getirerek aslında okumanın da bizleri çıldırmanın eşiğinden çekip alacağını öngörmüş müydü? Geriye dönüp baktığımda ahir ömrümde beni dengede tutanın okumaya tutku derecesindeki düşkünlüğüm olduğunu görmekteyim. Bu farkındalık beni benim gibi olanları aramaya yöneltti. İlk gözüme çarpan elbette teneffüslerde, yemek molalarında hatta ders esnasında okumaktan vazgeçmeyen öğrencilerim oldu. Ne okuduklarını merak edip kitaplar ile ilgili birkaç cümle kurmaktan daha fazlasına ihtiyacımız vardı. Bu nedenle onlara “Okuduğunuz yazar ile tanışmak ne güzel olurdu değil mi?” önerisiyle gittiğimde beni şaşırtmadılar. Okumaya, araştırmaya teşne zihinler yola aşkla çıkmaya hevesli oldukları gibi yürünecek yolun engebelerini bilecek kadar öngörülüdürler. Okuma kültürünü inşa etmek ve yaygınlaştırmak kolay olmadı, farkındaydım. Ama geldiğimiz noktadan geçmişe baktığımda okuduğumuz kitapların, yaptığımız söyleşilerin, hayata geçirdiğimiz buluşmaların üzerimizde bıraktığı hazzı inkâr etmek mümkün değil. Yol zor ve uzundu. Yol varsa yoldaş da olmalıydı. Dostlarım başından beri maddi manevi desteklerini esirgemediler. Okuma kültürünün inşası ancak onlarla mümkündü. Ne mutlu bana ki öğrencilerimin okuma konusundaki iştahı kitapseverlerin dikkatini çekti ve onlar da yolumuza yoldaş soframıza ortak oldular. İki yıl içerisinde 3000 kitabı ücretsiz olarak genç okurlara dağıttık. Onları Türkiye’nin saygın yazarları, şairleri, akademisyenleri, oyuncuları ve yönetmenleriyle buluşturduk.
Milli Eğitim Bakanlığı’nın “İstanbul’u Okuyorum” projesi kapsamında bize olanak tanıdığı “Okur Yazar Buluşmaları”nın ilk konuğu çevirmen, yazar Fuat Sevimay’dı. Yazarın 2015 yılında Ahmet Hamdi Tanpınar Roman Yarışmasında ödüle değer görülen ve 2017 yılında yayımlanan Kapalıçarşı kitabında Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethinin ardından şehri geliştirme ve güzelleştirme çalışmalarının içinde büyük bir çarşı yapılmasını istemesiyle mimarbaşı harekete geçerek Kapalıçarşı’nın inşasına başlıyor.
Tıpkı Kapalıçarşı’nın inşası gibi biz de okuma kültürünün ilk tuğlasını koyduk ve çok geçmeden çalıştığım kurum olan Avcılar Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi’ne sevgili hocam yazar Jale Sancak’ı konuk ettim. Kitaplarının efsunlu dünyasını özellikle “İstanbul Öyküleri Antolojisi” ile aralamış olduk. Dünyanın sayılı kentlerinden biri olan İstanbul’un ücra bir köşesinde denizini, Boğaz’ını, tarihi mekânlarını görmeden yaşayan yüzlerce öğrencim vardı. Bu durum beni ziyadesiyle üzüyordu. İstanbul sanki onları kusmuş kendine yabancı kılmıştı. İstanbul bir süre onlara gelmeyecek gibiydi ki bunun için bir proje fikrim vardı ama daha sonra gerçekleştirmek üzere zihnimin raflarından birinde beklemek zorundaydı. Daha vakti vardı. İstanbul öyküleri Antolojisi kentin birey üzerindeki etkisini anlamak açısından güzel bir başlangıç oldu. Öyle ki öğrencilerimin bir kısmı şehrin dışına bırakılanların sesi olma konusundaki girişimleri gurura şayandı. Yazdıkları günceler kanımca en içten, en içerden metinlerin nüvelerini oluşturacak denli potansiyele sahipti.
Üçüncü yazarımız Mehmet Fırat Pürselim’di. Onu okula davet etmedik çünkü öğrencilerimi onu bir kenara iten kente, İstanbul’a götürme vakti gelmişti. Kadıköy’e daha önce hiç gitmemiş bir grup öğrencimle birlikte aynı zamanda avukat olan sevgili M. Fırat Pürselim’in avukatlık şirketine yürüme mesafesindeki Yaykoop Kadıköy’de güzel bir kahvaltı yapıp ardından yazarımızı ağırladık. Sokrates’i akılsız sıfatıyla yan yana getiren pek sevgili Fırat ile dostluğumuz bu vesileyle başladı. Bu sayede Akılsız Sokrates öykü kitabını İstanbul’un kültür ilçesine dönüşen Kadıköy’de konuşma fırsatımız oldu. Öyle ki bu etkinlik ile Kadıköy, ben ve öğrencilerim için adeta vazgeçilmez mekânlarımızdan biri haline geldi.
Bir sonraki buluşmayı bu kez tiyatro üzerinden yaptık. Moda Sahnesi’nin emektar yönetmeni sevgili Kemal Aydoğan yaklaşık yüz öğrencimi William Shakespeare’in “Şirreti Evcilleştirmek” ve “Othello”, Fredrik Brattberg’in “Eve Dönüşler”, Stefan Tsanev’in “Bütün Çılgınlar Sever Beni” oyununa davet etti. Oyunları izleyerek kitaplaştırılmış olan oyun metinlerini okuduk. Oyun üzerine yönetmen ve oyuncularla sohbet ettik. Ekonomik olarak fahiş fiyatlar ile bilet satmayan, repertuvarını nitelikli oyunlardan seçen, toplumun dışlanmış, ezilmiş, hor görülen, ötekileştirilmiş büyük çoğunluğuna seslenen, tiyatro deneyleri yapan, kimi klasik oyunlara yeni yorumlar getiren, kimi kendi oyununu yazan, yeni oynama, sahneleme biçimleri üzerine kafa yoran, birbirine benzemeyen onlarca tiyatronun faaliyet gösterdiği bu alanı tanımlamak için kamusal tiyatro kavramını kullanan ve Moda Sahnesini Kamusal Tiyatronun bir parçası olarak konumlandıran Kemal Aydoğan’ın öğrencilerimi ücretsiz olarak tiyatro ile buluşturması bir eğitimci olarak beni çok gururlandırdı. Ve ülkemde Kemal Aydoğan gibi hâlâ umudumu tazeleyen aydınların varlığı cehalete karşı verdiğim savaşın ödülü oldu.
21 Mart Dünya Şiir gününe yakışır bir tanışma hikâyesiydi Hilmi Yavuz ile buluşmamız. Üstelik bu buluşma yine bir şair sayesinde gerçekleştirildi. Sevgili Ercan Yılmaz Gezi Pastanesi’nde Hilmi Yavuz ile bizi bir araya getirdiğinde ilk aklıma gelen bu büyük şairi şiire gönül veren öğrencilerimle buluşturmaktı. Nihayet öyle de oldu. Son anlatı kitabı olan “Saatine Bakan Adam” kitabı üzerinden postmodern metinler üzerine yaptığımız söyleşi de okuduğumuz kitapları sevgili Muharrem Evirgen hediye etti. Üstelik Hilmi Yavuz’un “Talan Şiirleri”ni de eklemişti bu hediye paketinin içine.
“Sus Barbatus” ile edebiyat dünyasındaki yerini bir kez daha sağlamlaştıran Faruk Duman okur yazar buluşmalarında iki farklı kitabını okuttuğum ilk yazar konuğum oldu. Bu kez kitap seçimini onlara bıraktım. “Ve Bir Pars, Hüzünle Kayboldu” ve “Köpekler İçin Gece Müziği” adlı metinleri okuyan öğrencilerim yazara bir de Proust Anketi yaptılar. Bu eğlenceli buluşmaya izleyen komşu okuldan yoğun istek üzerine Faruk Duman bir kez daha ilçemize gelerek genç okurları ile buluştu. Bu iki etkinlikte yaklaşık beş yüz öğrencinin katılımıyla en kalabalık Okur Yazar buluşması sevgili Faruk Duman ile gerçekleşti.
Uzun zamandır kitaplarını hayranlıkla okuduğum Behçet Çelik ile çok tanışmak istiyordum. Açıkcası okula davetim konusunda ne diyeceğini kestiremiyordum ama denemeden öğrenemeyecektim. Nihayet çok geçmeden kendisinden olumlu yanıt alınca Gün Ortasında Arzu adlı öykü kitabını yine dostlarım Ayşe Durhan Kıtoğlu ve Suna Şahin Aydoslu’nun maddi desteği ile edinebildim. Her yazar buluşmasından bir ay önce öğrencilerime kitapları alıyor, okutuyor ve sormak istedikleri soruların üzerinden geçiyorduk. Tabii Behçet Çelik okulumuza gelmişken onunla “Kurbağalara İnanıyorum” kitabı üzerine de konuşmadan bırakamazdım. Hatta kitabı farklı bir düzlemde yazarları Barış Bıçakçı ve Ayhan Geçgin’i de dahil ederek ele aldıkları problemleri yeni bir bakış açısıyla tekrar konuşma fikrimi gülümseyerek olamayacağını söylese de şansımı denemiş olmak bile beni mutlu etmeye yetti. Kim bilir belki bir gün bir deli çıkar onları ikna eder.
Beni en çok etkileyen günlerden biri TESAK’ta gerçekleştirilen “Sait Faik Anma Günü”ydü. Düşündüm ki bir yazar yaşamıyor olsa bile biz ona gidebilirdik. Öğrencilerimden Sait Faik ile ilgili araştırma yapmalarını ve hediye ettiğim öykü kitaplarını okumalarını istedim. Kadıköy’de yaptığımız kahvaltının ardından TESAK’ın kütüphanesine giderek Sait Faik’in ruhuna birer öykü okuduk. Bu okuma eylemini sosyal medyada o gün katılımcı yazarlardan biri olan Figen Alkaç’ı etiketleyerek paylaştım. Figen Alkaç ile dostluğumuz işte bu paylaşım ve elbette büyük usta vesilesiyle başladı.
Okul bünyesinde son okur yazar buluşmasını Hakan Akdoğan ile gerçekleştirdik. Akdoğan’ın “Kirpi Mesafesi” adlı kitabını öğrencilerime hediye ettik. Dostlarımın katkılarıyla elbette. Kitap öylesine beğenildi ki ek bir siparişle kitap sayısını arttırarak daha fazla öğrenciye ulaştık. Hakan Akdoğan’ın mizahi dili de eklenince öğrencilerim için unutulmaz bir okuma ve yazarla buluşma deneyimi yaşandı.
Oldum olası kadın meselesi kadar kafamı meşgul eden başka bir mesele olmadı. Öyle temel bir problem ki merkezi konumuyla sosyal, ekonomik, politik, psikolojik birçok problemle grift ilişkisi nedeniyle üzerine düşünmeyi ve sorgulamayı gerekli kılıyor. Bu yönümü bilen Avcılar Kadın Danışma’dan değerli dostum Evrim Akdağ bana bir teklifte bulundu. Bu teklif ile 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü başta olmak üzere kadın emeğinin ön plana çıkarıldığı, kadın haklarının masaya yatırıldığı bir dizi söyleşi gerçekleştirdik. Deniz Yüce Başarır, Jale Sancak, Feryal Saygılıgil, Figen Alkaç, Irmak Zileli, Buket Uzuner, Neslihan Önderoğlu, Zeynep Kaçar gibi isimleri bir araya getirerek onları okurlarıyla buluşturduk. Üstelik buluştuğumuz hiçbir yazarla bağımızı koparmadık. Telefon rehberimizde rahatlıkla arayabileceğimiz ve bizi kırmayacağını düşündüğümüz yazar dostlarımızın oluşu belki de bu etkinliklerin bize kazandırdığı en değerli kazanım oldu.
Ve artık buluşmaları farklı mekânlara taşımanın Avcılar İlçesi’nden başlayarak hafta sonları eve mahkum kalan öğrencilerim için hem bir gezi hem de okuma deneyimi yaşayabilecekleri etkinlikler planlama zamanı gelmişti. Birkaç koldan kolları sıvadım. Avcılar Belediyesi Kadın Danışma Merkezi’nin emektarları dostlarım Evrim Akdağ ve Selçuk Duran ile “Avcılar Eleştirel Okuma Grubu”nu kurduk. Artık hedef kitlesi olarak salt gençleri değil Avcılar’da oturan, okuyan, yazarlarla bir araya gelmek için can atan edebiyat sevdalılarını da düşünmek zorundaydık. Nitekim öyle oldu. “Avcılar Eleştirel Okuma Grubu” ile ilçemize daha önce gelmemiş ama heyecanla okurlarıyla buluşma arzusunda olan, çağdaş Türk edebiyatının değerli kalemleriyle buluştuk.
İlk konuğumuz Menekşe Toprak oldu. Dejavu metni üzerinden unutulan, unutturulan, muhalif bir kadın yazar olan Suat Derviş’i yeniden bilinç düzeyine çıkarmak, hatırlamak çok önemliydi. Bunun için Menekşe Toprak’ın yazdığı bu romanın bende değeri çok büyüktür.
İkinci konuğumuz sevgili Figen Alkaç’tı. Daha önce TESAK’ta başlayan dostluğumuzun gücüyle kerelerce okur yazar buluşması yaptık kendisiyle. Yeni çıkan kitabı “Yanlışlıkla Mutlu” ile yine kadınlık mefhumu üzerine konuşma fırsatımız oldu. Bu etkinliğin tekrarı istenince mekân değişikliği yaparak rotamızı Beyoğlu’na çevirdik. Öğrencilerim ilk kez Beyoğlu’nu gezme şansına yakalamış oldu. Figen Alkaç ile bir araya gelmenin tadı damağımızda kaldı. Bir kez çalıştığım okula davet ederek 2. kitabı olan Israrı Kanadında üzerine konuştuk. Onun peşini yine bırakmadık. Bize Sait Faik’i anlatması için Burgazada’daki müzeye davet ettim kendisini. Söz konusu Sait Faik olunca içimizdeki enerjiyi tarif etmem mümkün değil. Yine büyük ustanın birer öykü kitabını daha okuduk. Müzenin o zamanki müdürü Gürkan Sakrak beyefendi bizi yalnız bırakmadı. Üstelik son günüydü ve hafta sonunu bize ayırmıştı. İnsan böylesine bir lütfu nasıl unutabilir ki.
“Avcılar Eleştirel Okuma Grubu”yla buluşmalarımız hız kesmedi. Başar Başarır ile Dünyanın Bütün Fıstıkları, Fuat Sevimay ile Aziz İle Nikola, Buket Uzuner ile Ateş ve son olarak Müge İplikçi ile Civan kitabını konuştuk. Burada özellikle Müge İplikçi için bir parantez açmak istiyorum. Kendisiyle Cumhuriyetimizin 100. yılı vesilesiyle “Kadın ve Cumhuriyet” başlıklı söyleşi vesilesiyle tanışmıştım. Söyleşiden ancak on dakika öncesinden karşılaşabilmiş, lakin kırk yıllık dost gibi koltuklarımıza oturmuş, Cumhuriyet’in kadına getirdiği kazanımlardan konuşmuştuk. Akşamın o yorucu saatine rağmen Müge Hanım’ın enerjisini ve samimiyetini unutmak mümkün değil. Daha o gün Müge Hanım ile tekrar tekrar bir araya geleceğimiz konusunda şüphem yoktu. Nitekim öyle de oldu.
Alternatif mekânlarda okur yazar buluşmalarımıza devam ettik. Özgen Berkol Doğan Bilimkurgu Kütüphanesi’nde Onat Bahadır ile Deliliği Beklerken, Gaia Stüdya’da İnci Aral ile tüm külliyatını içeren bir söyleşi yaptık. Tiyatro üzerine yaptığımız söyleşileri Zeyta Emirgan’da gerçekleştirdik. Sırasıyla Deniz Yüce Başarır ile Perde Kapanmasa Görecektiniz, Berfin Zenderlioğlu ve Nazan Kesal ile Yaralarım Aşktandır, Kemal Aydoğan ve Caner Cindoruk ile Othello üzerine konuştuk. Salt Beyoğlu’nda Yazın Büyüsü başlıklı söyleşiyi Ercan Yılmaz, Serhat Demirel ve Oğuz Şenses ile gerçekleştirdik.
Beni en çok gururlandıran buluşma Prof. Dr. Nedret Öztokat Kılıçer’inin davetiyle yaptığımız ortak okuma projesiydi. İstanbul Üniversitesi Fransız Dili Ve Edebiyatı bölümü ile Avcılar MTAL’nin öğrencileri Camus’nün Yabancı metnini okuyup tartıştılar. Doyumsuz bir buluşma oldu. Devamını yapma konusunda bizi çok heyecanlandırdılar.
Ne diyordu Michel Foucault’u yaşamın ve çalışmanın temel amacı, kişinin başlangıçta olmadığı kişi olmasıdır. Ben bunca etkinlikten sonra kendimi aynı kişi nasıl sayabilirim. Bana bu değişme fırsatını veren dostlarıma, yazar arkadaşlarıma ve elbette öğrencilerime müteşekkirim. Ama en çok edebiyata.