Kitap okuduğumuzda betimlenen kavramları en küçük detayına kadar gözümüzde canlandırmaya ve hissetmeye çalışırız. Müzikte duyduğumuz sesleri de aynı şekilde içimizde uyandırdığı hislere bağlı olarak bir sahne, yağmurlu, rüzgârlı, güneşli bir hava, bir renk veya hafızamızda yer eden bir anı ile özdeşleştiririz. Duyduğumuz bir melodi bizde farklı hisleri harekete geçirip farklı duyularımızla müziği algılamamızı sağlar. Çalarken ve müziği yorumlarken yapmayı en sevdiğim şeydir bu. Bu eser bir renk olsaydı ne olurdu? Bu koyu tonlar, bu melodi boğazın mor sümbüllerini andıran bulutlu, kapalı havasını mı anımsatıyor? Bu sıcacık, neşe dolu melodi güneşi, denizi, bu hafif, ince, hızlı karakterdeki tema ağaçların hışırtısını mı anlatıyor? Bu; zihnimizde canlandırdığımız, çalarken imgelediğimiz bir şey. Ya peki bu sesleri imgelemeden renk olarak görenler?
Sesleri koklamak, sesleri görmek, şekilleri tatmak, renkleri duymak… Müziği duyarken notaları birer renk olarak algılayabilir miyiz? Bu nörolojik duruma “Sinestezi” adı veriliyor. Sinestezi; bir duyunun farklı bir duyu ile tetiklenmesi. Birden fazla duyunun birbirine karışarak hareket ettiği sinestezik bireylerde bir duyu organından gelen sinyaller otomatik olarak başka bir duyu organının kontrolünü sağlayan beyin bölgesi tarafından algılanıyor. Günümüzde bilinen birçok sinestezi çeşidi var. Yazı-renk, renk-tat, ses-tat, ses-dokunma, şekil-ses, harf-renk ve daha birçok kombinasyon. Benim sizlere bahsedecek olduğum ise ses-renk kombinasyonu.
Sinestezisi olan müzisyenler sesleri renk olarak algılarlar. Hangi nota hangi renk bu net olarak bilinmez. Sinestezisi olan her müzisyende farklı olabilir. Müzikteki akorlar ve notalar onlara farklı renklerde görünür. Oktav farklarında, majör- minör ton farklarında rengin tonu da değişir. Sinestezik müzisyenler; ince seslerde daha açık, kalın seslerde daha koyu renkler gördüklerini söylüyorlar. Bazı müzisyenlerde notalar bazı renklerle eşleşiyor ve onlar için hep aynı kalıyor.
Ünlü ressam W. Kandinsky, yazar V. Nabokov, şair A. Rimbaud, C. Baudelaire, N. Rimsky Korsakov, besteci A.Scriabin, F. Liszt, J. Sibelius, R. Wagner, O. Messiaen, G. Ligeti, D. Ellington, ünlü kemancı I. Perlman bu nörolojik yapının farklı çeşitlerine sahip yüzlerce isimden sadece bazıları. Sizlere bu sayıda dinlenmeniz için önereceğim eserleri de yukarıda bahsettiğim sinestezisi olan bestecilerden seçtim.
- Liszt, sesleri renklerle duymasıyla biliniyordu. Orkestra provalarında müzisyenlere şöyle ifadelerde bulunduğu söylenmektedir: “Lütfen biraz daha mavi. Bu ton bunu gerektirir” veya “Bu koyu bir mor tonu! Lütfen, buna bağlı kalın! O kadar pembe değil.”
Sizlere önereceğim ilk eser; F. Liszt’in 2 Konser Etüdü
1-Waldesrauschen (Orman Fısıltıları) ağaçların hışırtısının tasvir edildiği, dinlerken ormanda yürürken güneş ışığının ağaçların arasından süzülüşünü, hafif rüzgârı hissettiren lirik yapıda bir eser.
2- Gnomenreigen (Cücelerin Dansı) parlak, esprili, hızlı yapısıyla tam anlamıyla ışıldayan bir eser.
İkinci eser olarak; D. Ellington’ın Purple Gazelle (Mor Ceylan) adlı caz parçasını öneriyorum.
Duke Ellington’ın Afro-Bossa albümünde yer alan bu eser Latin ezgileri içerir. Eserin armonik yapısı oldukça basit olup ses yelpazesi bu basit yapı içinde zengin, kaleydoskopik bir renk paletine dönüşür.
Son olarak; J. Sibelius’un Re Majör 2. Senfonisi
- Sibelius sinestezik yapıya sahip bir besteci olarak sesleri ve tonları renk olarak duyuyordu. Do Majör kırmızı, Fa Majör yeşil ve Re Majör sarı. Ben de size bu ayın temasına uygun olan 2. Senfoniyi seçtim. Sibelius bu eseri İtalya’da tatildeyken bestelemiş, daha önceki birçok eserindeki melankolik Slav etkisi bu eserde yerini parlak ve canlı İtalyan renklerine bırakmıştır. Kendisi bu senfoniyi Sarı Senfoni olarak adlandırır. https://www.youtube.com/watch?v=2lHncn68uyQ