Hayata yemyeşil baktığımız, en taze çiçek kokusunu içimize çektiğimiz anda “Evet, burada!” dediğimiz o ilkbahar mevsimi gibi gençlik! Hem güneşli hem de yağmurlu…

Ne çok duygu içimizde uçuşuyor o anda!

Doğru sandığımız yanlışların bıraktığı acılar, tökezlemeler, mutluluklar, heyecanlar, hüzünler…

Ve dahası!

Bütün bu karışık duygularla ve derslerle geçmiyor mu gençliğimiz?

Aslında…

Böyle daha anlamlı değil mi ilkbahar? Doğrular ve hatalarla… Evet, bütün doğrularımızla ve hatalarımızla kendimizi bulmaya çalışıyoruz hepimiz. Buluyor sandığımızda da ne kadar kaybolduğumuzun farkında dahi değiliz oysaki. Birçok yanlışın içinde kendimizi bulabiliyoruz. Parçalı bulutlu hissetmemize rağmen hâlâ umutlu bakabiliyoruz etrafımıza. Birden çiçek açabiliyoruz. Gençlik biraz da bu dengesizliklerin içinde sürüp gitmiyor mu? Evet.

Gençlik yıllarımızın en güzel yıllarımız olduğunu hissederek yaşamak çok mühim. Hayattan zevk alabilmek kendimize katabileceğimiz en büyük zenginlik. Evet, yeri geldiğinde düşüp kalkabiliriz. Sonra tekrar bir düşüş… Belki tekrar bir ayaklanma. Ancak kilit nokta tüm bu sürecin kendisiyle eğlenebilmek…

Ben mi?

Ben hayatımda adımlarımı bu dinamikle birlikte atmayı tercih ediyorum.  Yaptığım hata benim ve ondan edindiğim tecrübeler de benim ve hep benimle. Yaptığım hatalarla buraya kadar geldim ve benliğimi tüm bu ayaklanmalar sayesinde oluşturdum.

Hayatımızın belki de en güzel yılları diye değerlendirebileceğimiz yıllar, pandemi sebebiyle bazı duyguların yeşermesine neden oluyor. Hayatımızın bu inişli çıkışlı en özel yılları olarak benimsediğimiz gençlik dönemi bugün, 21. yüzyılda bastırılmış duygularla renk alıyor. Yeşillik mi bu? Sanırım. En azından ben öyle düşünüyorum!

Bu noktada ise en büyük rolü dijitalleşme kapmış durumda. Dijital dünyaya adapte olmaya çalıştığımız bu süreçte bizi genç olmaktan alıkoyan birçok şeyle karşı karşıya geliyoruz. Sorgusuz, sualsiz olduğu gibi kabul ediyoruz avucumuza bırakılanı.

 

Kabul edecek miyiz? Yineleyelim: Bunu kabul edecek miyiz şimdi?

Bu noktada hayat bizim duygularımızı ne kadar robotik olmaya zorlasa da hâlâ benliğimizdeki canlılığı, o ilkbahar kokusunu korumaya çalışmaktır genç olmak! O canlılığı koruyabilmek için de önemli olan her türlü dayatma ve koşulsuz şartsız kabullenme baskısına karşın dış dünyamızda verdiğimiz mücadele ile iç benliğimizdeki savaşın dengesini kurabilmek.

Bu dönemde hep iyi şeylere kafa yormayı, olumlu şeylerle zaman geçirmeyi tercih ediyor olmak asıl mesele. İç dünyamızın buna ihtiyacı var. Hayat, hem yara hem de merhem. İkisinin ortası ise her birimizin tedavisi.

Şu an olanlar… Besbelli her birimizin içindeki çocuk, hiç tanımadığımız yerlere doğru bizi savurmaya devam edecek. Önemli olan ise içimizdeki ışığı hep açık ve canlı tutmak.

Eksikliğimizle, üzüntülerimizle, heyecanlarımızla, mutluluklarımızla iyi bir insan olalım ki hayat da dönüştüğümüz, olduğumuz ve olmakta olduğumuz yöne doğru aksın.

Benden söylemesi: Gençlikte yaşadıklarına ve olduğun kişiye aşkla sarılmak, içindeki çiçeği hiç soldurmayacak.