Felsefe ve İşletme eğitimi aldı. Beden Eğitimi bölümünde yüksek lisans yaptı. 200 ve 400 metre Türkiye Rekortmeni Milli Master Atlet.

 

Bir insan her gününü neden 400 metrelik bir yuvarlak saha etrafında daha hızlı olmak için planlar ki. Ayrıca yavaşladıkça etrafında olanları gözlemlemekten bu kadar keyif alan bir zihin ile daha hızlı koşması için onu devamlı uyaran kaslar, sinir sistemi aynı bedende var olabilir mi?

41 yaşına gelmiş bir kadın koşunun ruhani tarafıyla da kendini besleyebileceği yollarda, patikalarda hunharca saatlerce koşmak, bu yolları dostlarla beraber adımlamak varken haftanın altı günü hep aynı atletizm pistinde tek başına sadece kendine ait bir kulvarda, birkaç metreyi elinden gelen en hızlı şekilde bitirmek için neden koşar ki?

Hepsini açıklayacağım. Ama önce izin verirseniz biraz kendimi tanıtmam lazım. Bundan 15 yıl kadar önce, her şeyin ehli ama hiçbir şeyin ustası olarak, iş hayatı için alınan birçok diploma, sertifikanın hepsini uçak yapmaya karar verdim. Aile şirketimizin geliri, üç çocuğumu büyütmek ve beni bu hayatta mutlu edecek şartlarda mütevazı bir yaşam sürmek için yeterliydi. Sanırım bundan on yıl kadar önce de güven alanından çıkmak her insanda olduğu gibi benim için de gerekli olmaya başladı.  Aklıma gelen ilk seçenek çocuklarımı büyüttüğüme göre iş hayatına dönmek olmuştu. Modern hayatta kadına çizilen “kendi ayakların üzerinde durmalısın” masalına hapis kalarak, tüm zamanımı bir ofiste geçirmek,  kendimi ait hissetmediğim yüzeysel ilişkiler denizinde boğulmak istemedim.

Hem maddi açıdan hem de hayatındaki sınırlı insan için, olanla yetinmeyi öğrenmek, çok büyük bir özgürlük ve boş zaman yaratıyor. Bundan vazgeçmek de benim için zordu. Böyle bir dönemden geçerken hep en derinlerde bir yerlerde yarım kalan bir şeyin olduğu hissi, unuttuğunu hatırlama kaygısı beni yiyip bitirmeye başladı. Hayattaki arayışların her zaman mutlulukla bitmediğini tecrübe ettiğimden, düzenimi alaşağı edecek radikal değişimlerden kaçarak, koşu gibi basit bir eylemle kendimi avutmaya başladım. Ev dışında vakit geçirmek, koşu gruplarıyla daha sosyal bir insan olmak başlarda iyi geliyor ve bana yetiyordu. Her ne kadar lise yıllarımda Fenerbahçe Spor Kulübü’nde yüksek atlama ile ilgilenmiş olsam da ilk yıllarda koşu konusunda çok da bilgili ve bilinçli olduğumu söyleyemeyeceğim. Herkesin koştuğu yere kadar koşup, herkesin durduğu yerde duruyordum. Tek kriter sürü psikolojisiydi. İlk önce etrafımda koşan kadın sayısı azalmaya başladı çünkü fazla hızlanmaya başlamıştım, erkek koşucularla daha iyi tempo tutturuyordum. Sonra erkek koşucular da “Zeynep yavaşla” demeye başladı. Sonra fark ettim ki ben bir yere varmak istemiyordum, ben ne kadar hızlı koşacağım onu görmek istiyordum.

Kapkaranlık bir Antalya sabahıydı. Muson mevsiminde gibiydik. Şimşekler çakıyordu, yağan yağmur yüzünden arabaların geçmek istemediği su dolu yollar vardı. Okullar bile tatil edilmişti o sabah. Dışarıda olmak için yürek yemiş olmak lazımdı. Ama bilin bakalım kim dışarıdaydı. Önce arabada yağmurluğumu çıkardım, çok anlamsızdı korunmaya çalışmak, sonra da çoraplarımı çıkardım. Altımda minicik bir şort, üstümde tişört ve spor ayakkabı ile koşmaya başladım. Yer Antalya, boy 1.80. Muhtemelen akşamdan kalma bir deli turist eğleniyor demiştir görenler. Evet, delirmiş gibi koşuyordum, ne yağmur ne arabaların kornaları umurumdaydı. Çünkü kayıp parçamı bulmuştum.

Yağmurdan kaçan birinin koşmasıyla yağmurda koşan birinin koşması arasında dağlar kadar özgürlük farkı vardır. Birisi kendini kapana kısılmış hissederken diğeri ise mücadele bile etmeden teslimiyetle durumu kabullenir. Kaçan için varacağı yer onun kurtuluşudur, koşan için ise ödülüdür.

İşte ben ne aradığımı böyle bir Antalya sabahında anladım. Koşmak benim için başlarda hayatımın rutinlerinden bir kaçış iken hıza olan tutkum sayesinde kendimi fizik olarak disipline ettiğim ve mental olarak ehlilileştirdiğim bir yaşam biçimine dönüştü. Hayatımın son beş yılında ben, kendimi ifade etmek için koşuyu kullanıyorum. Hayatımın düzenini değiştirmeden, yeni alışkanlıklar edinmek, rutin hayata olan bağlılığım beni önce bir koşucu, sonra yaş gruplarında sprint mesafelerde Türkiye rekoru sahibi, Balkan şampiyonu yaptı. Ama hepsinden önemlisi beni ve beni tanıyanları ilham verici güzel bir yolculuğa çıkardı. Sonu olmayan bir hikâyenin içinde yolculuk ediyorum. Yuvarlak, sonsuz bir saha etrafında dönüyorum. Bazen takip edenler “Zeynep biz yorulduk, dur” diyorlar. Bazen de “Nasıl her şeye yetişiyorsun?” diye soruyorlar. “Asıl durursam yorulurum ve koşmayı bırakırsam hiçbir şeye yetişemem” diyorum. Hayatın hızına kapılmak, koşmaktan çok daha zorlayıcı geliyor bana. Böyle zamanlarda bir an evvel sahaya gidip dinlenmek ihtiyacı duyuyorum.