Sonra o gelecek elbette: Affet gitsin aldırma! Büyüklük sende kalsın sonunda, vb.
Ne yalan söyleyeyim, bu sayımızın rotası olan ‘hoşgörü’ başlığımız, söylemesi kolay yazması zor bir konuydu. Yine de Mikroscope aşkı ve hatırına yazdık. Ancak şunun altını da dolaylı ya da dolaysız biçimde çizdik: 21. yüzyılın hoşgörü kavramı merkezde duranın, çoğunlukla kendi eylemlerinin sonucu olarak, bazen de hayatın benzer dinamiklerinin sağa sola itelediği insan ya da canlı tipini, eğer söz konusu kişinin paşa gönlü çekerse, söz konusu canlı ya da canlıları bağrına basma adımlarından biri olabilirdi! Kısacası, çağın akışına münhasır hiyerarşilerin kılıfına uydurulmuş sözcüklerinden biri daha karşımızdaydı.
Başlangıçta böyle miydi değil miydi tartışması için bile beyhude bir çabadan söz etmek mümkündü. Zira başlangıcın neresi olduğunu da söylemek ya da ifşa etmek zordu. Bu satırları yazarken İstanbul’a apansız inen sis gibi, hoşgörü sözcüğü de, genelgeçer ihtiva ettikleri anlamında, sislerin içerisinden bivarbiyok biçiminde bizlere göz kırpıp duruyordu. Belki bu yüzden geniş bir skaladan ona bakmayı tercih ettik.
Bu sayımızdaki video “panelimizi” yöneten akademisyen ve gazeteci Gülçin Karabağ, bu noktada çok da önemli bulduğumuz göç ve mültecilik konusunu masaya yatırdı. Karabağ, iki değerli akademisyeni ( Kingston University London’da akademik çalışmalarına devam eden Dr. Doğuş Şimşek ve İstanbul Bilgi Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Gülay Göksel) konuk edip entegrasyonun ne anlama gelebileceğini tartıştı. Ve yine aynı ikilemle karşılaştık: Merkezde olanın olmayanı kendine tabi kılma çabası…
Bu sayının yazılarına genel olarak baktığımız zamansa, aslında ruhlarımızın söz konusu mültecilik ve göçle nasıl ilmiklenebileceği düşünülebilir elbette. Öte yandan her birimizin en çok kendi kendine yabancı (kendi yabancısı diyelim mi şuna) olduğu bir dünyada, çareyi nerede ve nasıl aramamızın söz konusu olduğuna dair ipuçlarını takip etmek de mümkün olabilir. Çare deyince, reçete anlaşılmasın! Belki elimize reçete diye tutuşturulanlara yeniden bir göz atmak diyebiliriz buradaki mikroskop serüvenine. Sarılmayacak yara yoktur noktasında ise genç aşçı adayımız Zeynep Asutay’ın ‘sarma tarifini’ muzipçe bulabilirsiniz. Bu sarmanın üzerine buz gibi içilecek sular da cabası! Mertcan Karacan’ın yazısı belki o zaman okunabilir… Ayrıca bu sayımızda, edebiyattaki 45. yılını geride bırakan yazarımız Pınar Kür’ün de hoşgörü konusunda söylediklerini hem dinleyebilir hem de okuyabilirsiniz. Kür’ün hoşgörü yerine kullandığı tolerans sözcüğünü düşünmek de mümkün elbette.
Velhasıl hoşgörü ile başımız dertte! Neyle değil ki diyelim ve şimdilik noktalayalım.
Gelecek sayımız içinse başka bir ‘muzipliği’ hayata geçirelim dedik. ‘Bırak Dağınık Kalsın’ başlığı altında neredeyse temasız bir Aralık sayısı diyoruz ve serbest çağrışımlı yazılarınızı bekliyoruz. 25 Kasım son tarih. Adresimizse belli: info@mikro-scope.com
İyi okumalar.
Bu sayıya katkıda bulunan kalemler…
Işın Eliçin
Serpil Öktem
Selda Coşgun
Buket Arbatlı
Gülümsün Tansev
Müge İplikçi
Gülşah Babayiğit
Aslı Tunç
Doğuş Şimşek
Samet Fidan
Gözde uskur
Özlem Akıncı
Mertcan Karacan
Şükran Şençekiçer
Zeynep Tibet
Cem Özel
Başak İdil Özen
Berna Kuleli
Zeynep Asutay