Ne zaman zamane sözcüğü dilime dolansa, aklıma, rahmetli Engin Geçtan gelir.
Bu yüzyılın başında yazdığı kitabında bizlere tarihin, bireysel tarihler-imiz-den ayrı tutulamayacağını anlatır. Bugün bizi biz yapanın kişisel tarihimizdeki seçimler ve seçimlerin yarattığı o garip yollar ve o yollara ait rotalar olduğunu hatırlatırken, tarihin de benzer bir pusulası olduğunu fısıldar. Varılan her nokta, bir sürecin sonucudur. Dolayısıyla, şimdiki zamanda diye terennüm edilen hemen her olay, belli bir aksın içerisinde düşünüldüğünde, ucu geçmişte saklı bir tohumdur da. “Bu başıma (başımıza) gelen nedir Allahım” sorusundaki ünlemin, çığıltının, sesin ve biçareliğin özünde “bu başına gelmeyecekti de ne olacaktı ey fani,” yanıtı bakidir ve zatı şahane belleğimiz kıpırdarsa neyin ne olduğunu ayan beyan teslim edecektir.
Tıpkı kişisel tarihlerimizde olduğu gibi yaşanmakta olan her olayın süreçle bir bağı vardır. Kısacası şimdilerde yaşadıklarımızı bir sürecin içerisinde değerlendirdiğimizde, yaşamlarımıza çöken bir ‘sisin’ bir günde oluşmadığı ortadadır ve yaşanan kısır savrulmaların, bu savrulmaların katmerlendirdiği kâbusun tek tek münferit bir olay olarak değerlendirilemeyeceği de aşikârdır.. Aşikârdır aşikâr olmasına da… Hep bir şey eksik, geride, “aman canım şimdi sırası değil” modunda bekler içimizde.
Geçtan, sadece şimdiki zamana özgü bireysel savrulmalarımızın değil, toplumsal çürümenin de bir gün içerisinde olmadığını anlarsak, kısacası süreci değerlendirebilirsek çözümsüzlükten çözüme doğru bir adım atabileceğimizi müjdelemiştir bize. Belki de zamane olmanın değil, zamane olanı anlamanın ilk adımı buradan geçer. Belki de bu yüzden, buradaki esas, zamane olmak iyi bir şey midir kötü bir şey midir sorularına verilecek cevaplardan çok, şimdiki zamanı önemseyecek miyiz (ya da nasıl önemsemeliyiz) yoksa onu hafife almaya devam mı edeceğiz ikilemi arasında gidip gelmektedir.
Bu sayı biraz da tüm bunları düşünmek için. Ancak şimdiki zamanın kudretine inanan bir ekibiz de biz. Zamaneliği, zamanla yarışmak değil, zamanı anlamak, görebilmek biçiminde değerlendirmekten yana özel bir arayışımız var. Bunu anlayabilir, mercek altına koyabilirsek, olup bitenleri de daha net seçebiliriz düşüncesindeyiz. Yaşadığımız toplumsal yastan, kurtuluşa yönelik adımların buradan geçtiğine inanıyoruz. Tıpk kişisel yaslarımız gibi. Onlardan öğrenip yola devam edebilmek ve belki de artık “eve dönebilmek” için.
Yeni sayımızda da, bu yüzden, “eve dönüş” diyoruz. Öyle ya, zamaneliği üç aşağı beş yukarı çözen, eve dönmeye hak kazanır!
25 Kasım’a kadar yazılarınızı info@mikro-scope.com adresine bekliyoruz.