13 Ekim 1984 yılında Amasya İli Taşova İlçesi Yayladibi Köyü’nde doğdu. Astsubay baba ve ev hanımı annenin dört çocuklarından ilki. İlköğretimini Ankara ve Diyarbakır’da, liseyi ise babasının askerlik mesleği gereğince bulundukları Diyarbakır İlinde Diyarbakır Anadolu Öğretmen Lisesi’nde tamamladı. 2010 yılında lisansını Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi’nde, 2018 yılında da Ankara Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü’nde yüksek lisansını tamamladı. 2012 yılında Tarım ve Orman Bakanlığı bünyesinde Samsun’da başladığı ziraat mühendisliği görevine halen Ankara’da devam etmektedir. Amasya, Ankara, Şırnak-Cizre, Diyarbakır, Samsun illerinde bulunmuş ve bunun yanında birçok ili de gezme fırsatı yakalamıştır. “Farsak ve Sessiz Çığlık Projelerinde yer almış, çeşitli eğitimler almış ve vermiş; aynı zamanda hizmet içi eğitimler akabinde eğitim görevlisi olmuştur. Hayatının belli bir döneminde sporla ilgilenmiş, yüzde kırk bedensel engelli olması dolayısıyla lisanslı sporcu olarak Türkiye Engelli Bayan Halter (Benç Press) Şampiyonası’na katılarak ikinciliği yakalamıştır.
Yazı ve şiir yazmaya lise yıllarında başlamış ve hala devam etmektedir. Bazı yazıları Posta Gazetesi Çengelli İğne Köşesi’nde ‘Doğamızın Gereği’ ve ‘Kabul Olmak’ Başlıklarıyla, diğer eserleri de çeşitli web sitelerinde yayınlanmıştır. Kitap okumayı ve yazı yazmayı tutku haline getirmiştir. Bugüne kadar yazdıklarının bir bölümünü kitap haline getirmiş ve ‘Mavinin Fecri’ ilk ve 'Mihrinin Hicranı' ikinci kitabı olmaktadır.
Yazar şu an roman kitabı hazırlıklarını devam ettirmektedir. Göl Kültür Sanat ve Edebiyat Dergisinde hem Kültür Kurulunda yer almakta hem de dergide köşe yazarlığı yapmaktadır. Çeşitli web gazeteleri ve web edebiyat sayfalarında köşe yazarlığına devam etmektedir. Sosyal Medyada ‘Paradoks Okur Yazar’ olarak bilinen yazar çeşitli platformlarda kitap tanıtımları yapmaktadır. Aynı zamanda Betül FIRAT Youtube kanalında şiirleri seslendirilmekte ve şiirlerini besteleterek yayınlamaktadır. Ayrıca 'Edebiyat Sanat Meltemi' Web sayfası yönetimi ve yazarlığı o yapmaktadır. Yazar edebiyat ve sanat hayatına yeni projelerle devam etmek istemektedir.

 

Buraya nasıl geldim, bilmiyorum. Neyden, nasıl yaratıldığımı da çözemedim daha ama en azından benzerlerimin olduğu bir yerdeyim. Keşke neye benzediğimi görebilseydim. Karşımda gördüklerimin hepsi rengârenk ve çok canlı görünüyorlar. Arada canım yanmasa bir de daha güzel olacak tabii ki. Büyüdüğümden mi bilmiyorum arada canım yanabiliyor. Bizimle ilgilenen farklı bir canlı var. Şarkı söylemesini seviyorum özellikle, hoş ezgiler mırıldanıyor. Tam birbirimize alışıyoruz derken, arkadaşlarımdan bazılarını götürdüler. Nereye gittikleri ile ilgili herhangi bir fikrim yok ya da ben de bir gün gidecek miyim bilmiyorum. En renkli büyük olanlarımız gitti ama sürekli de yenileri geliyor.

Biliyor musunuz, insanlar da bizim gibi güneşle büyüyorlar sanırım, gece yok oluyorlar çünkü. Bizim gibi su içiyorlar ve besleniyorlar. Gerçi bizim beslenmemiz onlardan biraz farklı. Diğerleri aralarında konuşup tanışsa da buralarda benimle sohbet etmeye tenezzül eden ya da muhatap olan fazla kimse yok. Sadece bize bakan insan, arada bir geliyor yanıma. Bana güzel şeyler söylüyor. Özel olduğumdan bahsediyor mesela. Neden bilmiyorum; diğerlerinden bu şekilde bir ilgi göremiyorum. Bazen bana bakmıyorlar bile. Kendi aralarında herhangi bir sorunları yok, gayet iyi anlaşıyorlar. Bende mi sorun var ya da ne tür bir sorun olabilir çözemedim. Bazen bana bakarak aralarında bir şeyler konuşup gülüştüklerini hissediyorum. Kendimi nasıl görebilirim bilmiyorum. Etrafımdakiler teker teker insanlarla birlikte gidiyorlar ve geri dönmüyorlar. Acaba ben de bir gün gidecek miyim böyle? Belki de daha iyi olur gitmek, bilmiyorum. Burada bize bakan insan haricinde beni seven yok nasıl olsa.

Her şeye rağmen burada olmak çok güzel. Güneş çıktığı zaman güneşlenmek ki en sevdiğim kısım bu… Arada bir de olsa su içmek çok ihtiyacım olmasa da, güne bizimle ilgilenen insanın şarkılarıyla başlamak çok güzel. Her zaman böyle olur umarım. Diğerlerini bazen umursamıyorum; gelen giden insanları izliyorum. Gelenler içimizden birini seçiyor ve sahibimiz onları özenle hazırlıyor, üzerlerine süsler takıyor ve hep gülümsüyor. Bugün farklı biri geldi; ben kimi seçecek acaba diye merak ederken bana uzun uzun baktığını hissettim. Güneşe dönmüştüm günlük zevkimle baş başaydım. Biraz dönüp bakmak isterken sahibim beni eline aldı. Karşımdakiler hemen fısır fısır konuşmaya başladılar. Sanırım onlar da benim gitmemi beklemiyorlardı. Sahibim benim hakkımda güzel şeyler söylüyor; yine özel olduğumdan bahsediyordu. Biraz küçük olmamdan dolayı bakımımla ilgili bir şeyler de söyledi. Sonra beni yine diğerleri gibi özenle hazırlamaya başladı. Önce güzel bir elbise gibi bir şeyle kapladı beni. Neredeyse içine gömülmüştüm. Sonra küçük küçük süsler serpiştirdi yanıma. Yine gülümseyerek uğurladı beni. Sanırım yeni bir sahibim oldu. Umarım gideceğim yer de güzel olur. Evet, işte gidiyoruz. Hızlı adımlarla beni aracıma götürüp yerleştirdi taşıyan kişi. Bana özen göstermesinin nedenini arabanın camında kendimi görünce anladım. Arada canımı yakan; çiçek açmam veya yaprak çıkarmamdan değilmiş. Benim dikenlerim var. Şimdi daha iyi anlıyorum bana neden kimsenin yaklaşamadığını ve neden benimle arkadaş olmak istemediklerini. Dikenlerim nasıl özel yapabilir ki beni anlamıyorum. Çok çirkin görüntüm. Beni neden sevsinler ki berbat görünüyorum. Beni nasıl beğenip aldı acaba yeni sahibim? Hareket etmeye başladık, beni nereye götüreceğini merak ediyorum. Belki de dikenlerimi tedavi edecektir. Evet, yine umutlandım gördünüz mü? Hadi bakalım!

Evet… Yeni evimize geldik sanırım. Diğerinden daha büyük ve yan yana evler gibi duruyor. Umarım güneşi görebilirim. Sahibim beni bir başkasına uzatıyor. Çok mutlu olmadı ama yine de teşekkür ederek aldı beni. Neden beni sevmedi, başka birine verdi?

Evin en büyük cam kenarına yerleştirdi beni sahibim. Sonra da yeni sahibimin yanına gitti ve sohbete başladılar. Ne zaman gideceğiz, diye beklerken sahibim gitti. Aslında başta anlamıştım ama sanırım beni yeni evime getirmek için aldı ve artık burada olacağım. Benim gibi dikenli ve çirkin bir şeyi neden hediye etmiş olabilir ki? Of… Umarım beni ihmal etmez; eski sahibim gibi konuşur ve ilgilenir benimle. Şu an kendimi çok garip hissediyorum. Etrafa bakmamda bir sakınca yok umarım.

Etrafa biraz göz gezdirmem lazım. Belki etrafta benim türümde olanlar vardır. Derken birinin seslendiğini duydum sanırım. Yönümü çevirmem biraz zaman alabiliyor. Bütün odaya göz gezdirirken görememişim. Tam ortada dört ayaklı bir eşyanın üzerinde benden farklı olsa da aynı türden biri var. Çiçeklerinin rengini beğendim ama biraz solgun gözüküyor.

“Yeni evine hoş geldin. Bizim için doğru bir yer değil burası. Baksana halime. Susuz bıraktı beni; bütün güzelliğim soldu. Sen şanslısın tabii benim kadar suyu sevmediğin için dayanma şansın var. Pencere kenarları bana göre değil; en azından gölgede bıraktı da ölmekten kurtuldum. Sahibimiz o kadar özenli biri değil. Anlamıyorum özen göstermeyecekse neden burada tutuyor bizi. Daha iyi ellerde olabilirdik” dedi ve aklım allak bullak oldu.

“Evet, sizi anlıyorum. Geldiğim yer çok güzeldi, bizim türümüzün çok olduğu bir yer ve eski sahibim çok ilgiliydi. Her zaman özel olduğumu söylerdi bana” diye karşılık verdim hemen.

Konuşmaya devam ediyordu karşımdaki çiçek; daha doğrusu söylenmeye devam ediyordu. “Ah, çocuğum! Kimse bizimle konuşmaz. Sadece nasıl süslediğimizle ilgilenirler ve onun için de iyi bakıma ihtiyacımız var. Baksana nasıl solduğuma. Ne kadar güzeldim oysa! Böyle rengi olan kaç çiçek var ki benden başka. Iyy… O dikenlerle nasıl rahat ediyorsun? Gerçi, yapı tabii, diyecek bir şey yok. Bu güzelliğimle beni bile sevmedi sahibimiz, sen de fazla umutlanma istersen. Hişt, geliyor! Susalım en iyisi” demesiyle tekrar pencereye döndüm.

Derken sahibimiz geldi. Elinde de büyük bir su kabıyla. Önce başıma geldi ve baya bir su döktü, hatta suyla yıkadı beni, diyebilirim. Hayır, hayır! Bu kadar su bana fazla. Sevmediğimi bilmiyor sanırım. Kötü göründüğüm yetmiyor gibi bir de kötü bakımla nasıl yaşayacağım acaba. İşte şimdi de diğer çiçeğe geçti su sırası ama benim gibi değil o sevinecektir. Sahibim çok gülmüyor. Sanırım o da benim gibi mutsuz ve yalnız. Biz iyi gelirdik halbuki ona. Bizi sevebilir, bizimle konuşabilirdi. Anlamasak da burada yanındaydık. Böyle böyle günler günleri kovaladı. Sahibimiz bizi sever mi, diye bekledik hep. Sahibimiz çoğunlukla evde olmuyor; evde olunca da kahvesini alıp camın kenarında dikilip uzaklara bakıyor. Nereye baktığını anlamaya çalıştım; belki öğrenebilirdim neden mutsuz olduğunu.

Günler günleri kovalayarak geçti. Fazla su almaktan bende de günden güne değişimler başladı. Günden güne daha mutsuz oluyordum. Menekşe ise her gün söyleniyordu. Fazla suyu bana verdiğinden yakınıyordu. Benim suçum değildi ki bu! Neyse ki, bolca güneş alıp yaşamaya devam edebiliyordum. Biraz sevilme ve ilgi görme ümidim hep vardı ama nafile. Eski sahibimi çok özlüyordum. Sanırım bu özlem ve fazla suyla bir gün kuruyup gideceğim. Dikenlerim de daha çok büyümeye başladı. Eskisi gibi canım yansa da çok umurumda değil artık. Sevgisizlik hepsinden daha kötü. Ne kadar mutsuz olduğumu düşünürken, birden evde bir hareketlilik başladı. Eşyaları tek tek götürüyorlardı. Sanırım taşınıyoruz. Umarım bu sahibimizi mutlu eder ve bizimle ilgilenmeye başlar. Evet, her şeyi götürdüler. Arkadaşımı da tabii ki. Beni ne zaman almaya gelecek derken sahibim geldi boş eve baktı, sonra çıkıp gitti. Derin bir sessizlik başladı evde. Beni almayı mı unuttular acaba. İnanmak istemiyordum ama unutulacak kadar değersizdim demek. Evet… Çok bekledim geri gelip beni almalarını ve yeni evimize sahibimle gitmeyi. Oysa şimdi, boşluk ve hiçlikle baş başa kaldım. Şu kadarcık hayatımda sonum yine yalnız kalmak olacakmış. Heyhat! Nerden bilebilirdim ki? Sevilmeyi beklerken burada yalnız başıma ölüp gideceğim…

Bütün ümidimi kaybetmiştim artık. Güneş bile mutlu edemiyordu artık beni. Suyu sevmesem de artık biraz suya ihtiyacım vardı sanırım. Bu duruma, daha ne kadar dayanabilirim bilmiyordum. Ben sonumun geldiğini düşünürken bazı sesler geldi. Sahibim nihayet beni unuttuğunu fark etti ve almaya geldi diye tekrar ümitlendim. Hayır, bunlar sahibim değildi. Bu ses sahibimin sesine benzemiyordu. Eve başkaları gelmişti farklı eşyalarla. Hareketli bir gün oldu. Sürekli temizlik yapıldı; bir eşya geldi, bir eşya gitti. Evde koşuşturma sürdü gitti. Beni ise henüz fark eden olmadı. Yine fark edilmeyi beklerken bir gün daha geçmişti işte. Kendimi çok kötü hissediyordum yoksa ölüyor muydum?

Ertesi gün köklerime dökülen suyla uyandım. Güneşe doğru çevirdi yeni sahibim beni.

“Kaktüsleri çok severim, iyi ki unutmuşlar seni. Çok özelsin biliyorsun değil mi?” diye konuşmaya başladı benimle.

Keşke cevap verebilseydim ona.  O an ne kadar mutlu olduğumu anlatabilsem sahibime, ne kadar minnettar olduğumu bilmesini isterdim. Hem ilgi görüyordum hem de seviliyordum artık. Bir gün daha da güzel şeyler oldu. Sahibim geldi ve uzun bir aradan sonra beni tekrar suladı. Suyun içinde başka bir şey olduğunu hissettim.

“Sen türünün içinde en güzel ve özel olanısın. Biraz şekerli suyla senin asıl güzelliğini görebiliriz. Hem biliyor musun özelliklerini? Ortamdaki bütün radyasyonu aldığın için bizi rahatlatıyorsun. O yüzden sana çok iyi bakmamız lazım. Korkma bunun sende kötü etkileri olmayacak. En önemlisi de az bir bakım ihtiyacın var. Suyunu az, güneşini çok almalısın. Hem insanlar seni birbirlerine verirken, aslında güveni temsil ettiğin için bana güven demek isterler” diyerek dakikalarca konuştu benimle.

Verdiği suda şeker gibi bir şey varmış. Öyle dedi, konuşurken. Bende değişim yaratması için ve asıl beni ortaya çıkarmak için vermiş bana bu şekeri. Aslında, bütün bunları biliyor olması ve beni seviyor olması ne güzel. İçim neşeyle doldu ve hiç olmadığım kadar iyi hissediyordum artık. Güzel olmak için benim de biraz çaba sarf etmem gerekiyormuş. Bir iki hafta geçmişti ki sahibim evdekilerin hepsini başıma topladı. Şaşkınlıkla etrafıma toplanan kalabalığa baktım. Ne oldu? Neden toplanmışlardı başıma? Ölmüş müydüm yoksa? Ben bunları düşünürken heyecan ve sevinçle bağırmaya başladı.

“Ona ne olduğunu gördünüz mü? Ne kadar güzel olmuş! Verdiğimiz besin ve şekerli su işe yaradı. Ne kadar özel olduğunu şimdi anlamış olması lazım” dedi ve günlük işlerine geri döndü.

Nasıl bir değişime uğradığımı merak ediyordum açıkçası. Kendime bakmak için gece olmasını beklemem gerekiyordu, camın yansımasından görebilirdim bana ne olduğunu. Ve nihayet beklediğim an geldi. Hava kararmaya başladı ve cama doğru döndüm yüzümü. Bu görünen ben miydim? İnanamıyorum o kadar mutluydum ki! O gece kendimi izlemeye doyamadım.

“Toplanın a dostlar! Dikenlerimden renk renk dikenler çıkmış; ben de çiçek açtım.”