Birkaç gün önce düştüm toprağa. Önce sert bir lodosla kırılan ince liflerimin korkutucu çatırdama seslerini duydum. Sonra hınzır bir yel sapımı daldan ayırıverdi. İçim boşalmış gibi hızla yere çakıldım.
Er geç olacaktı.
Gövdemin bir kısmı toprağın içine gömüldüğü için kabuğum yumuşamaya başladı bile. Yok olup gitmenin nasıl olduğunu bilmek için çok genç olduğumu sanıyordum. Zira dalda daha uzun kalanlar da vardı. Ben o kadar dayanamadım. Yazık ki pek kısa sürdü.
Sonuçta buradayım. Toprak pek nazik davranmıyor. Çamur, gövdemi gece gündüz usul usul yontuyor.
Toprağın altında kalan kısmım iyice eridi. Üzerime yağan yaprak, yağmur, kar beni toprağa iyice karıştırdı. Dünyadaki son durağım olmalı.
Birkaç gündür özümün iyice açığa çıktığını fark ediyorum Nedense içimde onun asla kaybolmadığına dair saçma bir fikir var.
Minik bir karınca beni bir süre sırtında taşıdı. İşi çıkınca bırakıp gitti. Dalından düştüğüm ağacın köklerinin altında uyuyorum. Bulunduğum yer çok sıcak.
İyice eridim. Görüntüm eskisinden çok farklı. Bulut gibiyim.
Toprak beni ağacın minik köklerine doğru itiyor. Kökler durmaksızın çalışıyor. Ben de erimekte olan özümü köklere aktarıyorum.
Ve yukarı çıkıp yeniden palamut olacağımız günleri konuşuyoruz aramızda.