Sevgili okur,
Yazının başlığı size biraz saçma gelebilir. Bir iki cümle okuyunca ele verecek ne demek istendiği; ancak öz (abstract) ile söylemek gerekirse, yazımın gidip dayanacağı nokta, kitaplar olacak. Biraz genel biraz özel. Ne yapalım, benim de bu yaşam savaşında nefes aldığım, belki biraz hayal kurabildiğim en korunaklı yerler kitapların yanı oluyor. Şu dünyada en çok istediğim şey, huzur içinde kitap okuyabilmek. Kitap okurken huzur bulduğum gibi, huzuru bulduğum zamanlarda da, para misali hemen o huzuru kitap okumaya yatırıyorum. Öz dedim ama yine uzattım sözü. Kitaba dair şeyler, size de huzur veriyorsa yazıyı okumaya devam edin, aksini düşünüyorsanız da gönül rahatlığıyla “skip!” edebilirsiniz.
Ölümü sorgular olduk şu sıralar. Hem de çok. Öyle böyle değil. Gördük ki normal şartlar altında vefat edip, toprak ananın kucağına defnedilebilmemiz bile bir lüks! Ölüm nasıl vuku bulursa bulsun, son nefesini verdikten sonra ölen için pek bir kıymeti harbiyesi yok bu işin; ama ya geride bıraktığımız kederli sevdiklerimiz! Bu yüzden hep “sağ salim ölebilmeyi” diliyorum kendime, yani “vakitlice gelen”, “çok fazla çile çektirmeden”, “yatak esiri olmadan”, “sevdiklerimizi çok fazla uğraştırmadan” olanından.
Küllü nefsin zâikatü’l-mevt! Yani diyor ki, her canlı ölümü tadacaktır. Bu şerbeti tadacak olan bir kişi olarak bu süreye kadar kurduğum hayallerimden bahsetmek istiyorum. Yapacaklarımdan. Bir liste hazırlıyorum kendime, içimdeki yaşama sevincimi kaybetmemek adına. Şu andaki hayatım çok yoğun geçmekle birlikte kurmuş olduğum hayalimi de bir yandan gerçekleştiriyorum. Bu nedenle benim yapacaklarım, emeklilikten sonra olacak; çünkü kendime çok fazla zaman kalacak. Bu zamanımı biliyorum ki, kışları evde televizyon izleyerek, bahar mevsimlerinde parklarda emeklidaşlarımla gezerek geçirmeyeceğim. Listem kabarık olacak; ama ağırlık noktam hep kitaplar olacak.
Şunu çok iyi biliyorum ki, ömrü hayatım, dünyadaki bütün kitapları okumama yetmeyecek. Geçenlerde tesadüf eseri telefonumda bir uygulama gördüm. Doğum tarihini yazıyorsun, o da sana ne kadar yaşadığını, yılından dakikasına kadar veriyor. Şu an için 43 yıl, 9 ay, 18 gündür yaşıyorum. 525 aylıkmışım. 2284 haftadır, 15 bin 990 gündür, 383 bin 760 saattir, 23 milyon 25 bin 600 dakikadır yaşıyorum. Daha doğar doğmaz kitap okuduğumu düşünsem ve ayda 10 kitap okumuş olsam şu ana kadar 5250 kitap okuyor olurdum. Bir bu kadar daha yaşadığımı farzetsem 10500 kitap yapar. Kendimi parçalasam bu sayının yanına bile yaklaşamam. Dolayısıyla güzel olan şu ki, ömrümün yetemeyeceği kadar çok kitap okuma şansım var. Okunacak çok kitap oluşu, umudumu hep yeşil tutan en önemli faktörlerden. Sadece kitap okuyarak bile çok kaliteli zaman geçirebilirim. Okuduklarımdan beslendiklerimle ve üstüne düşündüklerimle pek çok yazının da altına imzamı atabilirim. İşte o zaman okur/yazar oluşumun hakkını layıkıyla vermiş olurum.
Okuduklarımı ve onlardan çok çok sevdiklerimi, ihtiyacı olan okurlara tavsiye niteliğinde sunabirim.
Okuma ritüellerimi geliştirebilir, en kaliteli okuma seçenekleri üzerinde düşünme fırsatı bulur, bunu kitap kurdu dostlarımla da paylaşabilirim.
Geçenlerde bir arkadaşım Erasmus vesilesiyle Almanya’daki bir kütüphaneyi ziyaret ettiğini ve 86 yaşındaki bir okurun, o yaşta bile kütüphaneye gelerek 10 kitap ödünç alıp gittiğine şahit olduğunu anlatıyor. Bu anekdot bile beni hayata bağlayan çok güçlü bir bağ oldu. O yaşta bile insanın hayattan kopmaması için okumayı hayatının en önemli uğraşı haline getirmesi takdire şayan.
Size çok çeşitli bir bucket listesi sunamadığım için kızmayın bana. Benim de hayallerim bundan ibaret. Yükte hafif olsa da pahada ağır hayallerim var benim. Bu yüzden zamanımın çoğunu bu hayalimi gerçekleştirmek için çabalayacağım ve biliyorum ki, bu hayalimi gerçekleştirdikçe içimdeki çocuk bu durumdan son derece mutlu olacaktır, bedenimin yaşlanacak olmasına rağmen.