Elinde börek tepsisiyle kapıdan içeri girdi. Adımlarından kendinden ne kadar emin olduğunu anlıyordunuz. Zili çaldıktan sonra hemen kapı açılmış; “Merhaba, ben yan komşunuz Ali’nin eşiyim. Biz de sizden kısa bir süre önce taşındık. Börek yaptım, çay ile yersiniz” demişti. Nihayet ve kızı Bahar, elinde kuşe kâğıda sarılı koca tepsiyle gelen komşuları karşısında şaşkın, kendisini buyur etmişler, elinden tepsiyi almış, salona geçmesi için müsaade vermişlerdi.
Salona geçtiklerinde önce misafirleri, sonra Nihayet, en son tepsiyi masaya koyduktan sonra Bahar koltuğa oturdu. Arkadaki küçük odada bir-iki kişi daha vardı; bir şey kuruyorlardı, sesleri geliyordu. Yanlarına gelen olmadı. Yeni taşınan ev sahiplerinin getirdikleri öykülerle, evin eski sakinlerinin vedalaşamadıkları anılar sanki evde köşe kapmaca oynuyordu. Bu ruh halinde birkaç saniye konuşmadan, bir arada olduklarından memnun olduklarını ispatlamak istercesine birbirlerine baktılar.
Oturdukları üçlü koltuğun hizasında, açılması beklenen kutuların yanına iliştirilmiş gibi duran anne kız meraklı gözlerle misafirlerine bakıyorlardı; öncelikle bu kadar platin renkte saçı hiç yakından görmemişlerdi. Ve tabii böylesine kendi varlığının farkında ve enerjisi ile bulunduğu yeri kaplayan bir komşuları da daha önce hiç olmamıştı. Bu kadar şık kadife eşofman takımını komşuya geçerken neden giyerdi ki bir insan?
Sohbeti ilk Bahar başlattı; baharın habercisi, 21 Mart’ta yeni eve geçtiklerine çok sevindiğini söyledi. İş bakıyordu, anaokulu öğretmenliği bölümünü yeni bitirmişti. Hayalleri vardı, yaklaşan yaz da bunu destekliyordu. Annesi kızının bu cümlelerine pek anlam veremedi, yazdı, hayallerdi, taşınmaydı, ne diyordu kızı, bağ kuramamıştı. “Tabii, uygun ev bulunca hemen evi taşıdık” diyerek sohbete giriş yaptı: “Oğlumun işi buraya yakın, çok uzaklaşmak istemedik.”
Bahar, konuşurken insanın içine işleyen gözlere sahip komşusunun hikâyesini merak ediyordu, tıpkı annesi gibi. Komşuları Ali Bey ile eşlerinin hikâyelerini dinlemek istiyorlardı.
Renk paletini düşündü misafirlerine bakarken Bahar. Kendi öyküsündeki tonlardan utanmıştı. Annesi ise mutluluğun rahatsız ediciliği üzerine düşünüyordu, neyi düşündüğünü tam olarak bilmeden.
Belirgin dudak kıvrımlarıyla ahenk içinde konuşan misafirleri sohbete sonunda dahil oldu. “İlk kez bir komşuma börek yapıp getirdim de heyecanlandım. İsmimi söylemedim. Ben Nergis. Nergis Kumsal. Ali ile yeni evlendik sayılır. Bir köpeğimiz var; ismi Fifi. Müzikle uğraştığım dönemde Ali ile tanıştık; hiç kopmadık. O müzikle uğraştığım için ailesinden kopmak zorunda kaldı. Artık taksicilik yapıyor. Mutluyuz. Bir dahakine bana oturmaya gelin, olur mu?”
Böreğin üzerindeki gazino ilanlarında gördüklerinin aynısı olan afişin sırrı çözülmüştü. Anne kız, tepsinin üzerindeki afişte misafirlerinin olduğunu anlamışlardı. Birbirlerine kısa bir bakış attılar. Komşularının ses tonuyla bağdaştıramadıkları şeyin de ne olduğunu kavramışlardı. Konuşmadan tebessümle başlarını salladılar.
Nihayet, o andan çıkmak istercesine Bahar’a, “Kızım, sen artık çatal bıçaklarla tabakları getir de böreği keselim, komşumuz ne iyi etmiş de getirmiş” deyiverdi. Bahar da, “Evet, gerçekten ne zahmet ettiniz” diyerek mutfağın yolunu tuttu. Bahar’ın, Nergis Kumsal ile hayallerine olan inancı tekrar yerine gelmişti.