“Senden uzak kalışım uzun bir kışa benzer…” diye başlar Shakespeare’in 97. sonesi. Uzak kalmak kış gibidir; insanı sarsar, ne olduğunu, neyin içinden geçtiğini tanımlayamazsın, içindeki hissi aslında tanımlamak da istemezsin.
Yılın son günü bu dizeyle yılı uğurlamaya gidiş yolundaydım. Bir yandan havaalanına yetişmeye bir yandan da bıraktığımız yılı değerlendirmeye çalışıyordum. Neresinden başlamalı, nelere bakmalı, diye düşünürken zaman algısının sınırlarının kişinin zihniyle nasıl paralellik taşıdığını, her yıla bir ayraç koyup yaşananları sadece o yıla hapsetmeye çalışıp, diğer yıla almamak için direttiğimizi fark ettim. Neden on iki aya bölerek çekmecelere yerleştirmeye çalışıyorduk her şeyi? Yerleştirdiğimizi sandığımız zihinsel dönemeçler o çekmecelerde rahat duruyorlar mıydı? Hayır dediğinizi duyar gibiyim ki bence de öyle.
Her yıl Ocak ayında bir önceki yılın muhasebesini yapmak yılın değerlendirilmesinden ziyade bir sonraki yıl için de hazırlık yapmak demek. A’dan Z’ye bir değerlendirme olabilir mi, tam bilememekle birlikte bu sene bir farklılık yaratıp en azından neleri düşünmemiz gerektiği üzerine pratik yapabiliriz. Yılın ilk ayını pratik yapma ayı ilan edip zaman kavramı üzerine kafa yormalıyız. Elimizde olanları, kaçanları ve istediklerimizi günümüzün çılgın listelerine indirgemeyip gönlümüzün istekleri doğrultusunda oluşturmalıyız.
Ya kaybettiklerimiz, onları da çekmecede tutamıyoruz, diyenleri duyar gibiyim. Evet, özlediklerimizi, geçmiş yıllarda bıraktıklarımızı ayrıştırmak için ayraç gerekmez, onlar duran bir saat gibi, hep çekmecenin dışında, sol yanımızda belli aralıklarla sızlayıp dururlar. Değerlendirme üstüdürler. Hiçbir çekmeceye sığmazlar.