“Yine mi güzeliz yine mi çiçek hamdolsun, altınbaş kadehe yağ gibi dolsun.”
Derinlerden gelen cızırtılı müzik sesi, denizden gelen iyot kokusu, ılık esen rüzgâr tüm bedenimi okşuyordu. Kanatlarım çıkmıştı, birazdan uçacak ne kadar güzel çiçek varsa hepsini tek tek dolaşıp öpecektim.
Üstümde mavi kolsuz elbisem, annem pazardan almış, “Ucuz ama hiç öyle durmuyor vallahi” demişti. Ayaklarımda yine pazardan alınma naylon terliklerim var. Olsun kimin umurunda. Siyah saçlarım beyaz tenimde ışıldıyor.
Bir çift güzel göz beni takip ediyor, gözleri üzerimde gölge misali. Uzun boylu, esmer, ince bıyıklı, kıvırcık saçlı genç adamla göz göze geldiğimde bana doğru birkaç adım atıyor, ben de geriye doğru birkaç adım.
“Korkmayın canım sadece merhaba demek istedim, ben Umut.”
Kanatlarım içime kaçmış, korku ile karışık heyecanla dudaklarımdan anlamsız birkaç kelime dökülmüştü.
“Sılaaaa, Sılaaaa!!” Hızlıca sesin geldiği yöne doğru giderken genç adam arkamdan bağırıyordu.
“Çok memnun oldum Sıla. Görüşürüz!”
***
Sıla yorgun vücudunu yataktan kaldırmaya çalışıyordu. Bu sabah hava çok mu soğuk? Dizlerim nasıl da ağrıyor.
“Ayşeee kızım Ayşeee, şu şalımı omuzuna veriver, üşüme geldi. Hah sağ olasın şu çorapları da giydiriver ayağıma, sana zahmet yavrum. Yardım et de doğrulayım.”
“Teyzecim günaydın, nasılsın bu sabah? Bak hava nasıl güzel. Hayırdır yine daldın gittin gözlerime.”
Sıla, yardımcısı Ayşe’nin göz bebeklerinde kırk yıl önceki genç ve çok âşık o kızı gördü. Saçların da manolya çiçekleri, kollarında ilk aşkı, tek vücutta tutkuyla dans ediyorlardı. Gülüşlerinin bittiğini anladıklarında yere çakılmaları da uçmaları kadar şiddetli olmuştu.
***
Büyük bir masa etrafında toplanmıştı konsey, kifayetsiz muhterisler yargılama peşindeydiler.
“Bizim evlendirilecek oğlumuz mu vardı? Acele ettiniz tabii. Çok erken oldu bu iş. Ben hiç senin gibi yapmadım. Erkek bu, döner dolaşır gelir, biraz hoşgörülü olacaktın” demişti aynı şeyleri yüzlerce kez yaşamış ve hoşgörülü olmuş, kocamın annesi.
***
Masada kocaman bir pasta vardı; üstü çileklerle kaplı, çikolatalı. Güzel bir şey olmuş da kutlama yapıyormuşuz gibi. Yüzüne bakıyordum, önceleri hayli mahcup olan sen arsızca bağırıyordun: “Sen kadınların yüz karası mısın anne?” Parmağınla beni gösterirken “Sıla öyle diyor!” Karşı tarafın kalesine son dakika golü atmış ifadenle, ne kadar da küçüktün.
Masa ve ben, bu laf üzerine buz kesmiştik. Annenin yapma sarışın kafası titremiş, elinde kocaman bir bıçak, gözünde nefret, yüzünde acı bir gülümsemeyle. Kendi evliliğinde yapamadıklarını benim yapmış olmam mı acıtmıştı onu, kim bilir? Göz pınarlarında birkaç damla gözyaşı gördüm. Sessizdi. Pastayı dilim dilim doğrarken, sanki beni de doğruyor, kanımı koyu çikolatalı sos ve çileklerle karıştırıyordu.
“Kahvaltımızı bahçede yapalım mı Ayşe, bugün hava ne kadar güzel, bahar gelmiş. Sen sofraya çilekle çikolata da getir biraz, yine canım çok çekti.”