Mutfak tezgâhının soluna doğru uzandı. Kavanoz büyüktü, neredeyse tam doluydu. Anlık bir düşünce hızıyla sağ elini de kullanması gerektiğini aklından geçirdi, sol kolunun gücü bu yükü taşıyamazdı, biliyordu. Ancak tüm bunları düşünürken eli kavanoza çoktan gitmişti bile. O düşünürken, henüz karar aşamasındayken bedeni karar vermişti ve sol kolunu uzatıverdi, kavanozu kavradı ancak tuttuğunu sandığı şeyi taşıyamadı. Birden bir ses duyuldu. Hayır hayır yine biliyordu. Kavanoz elinden kayarken de farkındaydı. Elimde, tamam dediği anda düşeceğini de biliyordu ve parmakları da bunun şahidiydi.
Şaşırmış gibi yere baktı. Tam da tahmin ettiği manzara karşısında yine de şaşırdı. Birkaç büyük parça görünüyordu kavanozdan geriye. Umarım çok ufak parçalar yoktur, diye düşündü, yoksa temizliği daha da zorlaşacaktı. Oysa dağılan bulgur taneleri çoktan mutfağın her yanına saçılmıştı. İnsan yine de bir teselli arıyordu. Bu küçük felaketin boyutlarına baktı. Köşe bucak temizlikten kaçış yoktu.
Şimdi yapmakta olduğu tüm işi bir kenara bırakıp bununla uğraşacaktı. Gönülsüz olarak yaptığı mutfak mesaisini kendi kendine sabote etmiş ve hatta işi durdurmuş, adeta zamana hükmetmişti. Şimdi ise dağınıklığı toparlamalı, mutfağı temizlemeli, bulgur için yeni bir kavanoz bulmalı ve sol kolunun yapamadığı işi tüm bedeniyle tamamlamalıydı.
Dağılmış, paramparça olmuş hayatını toparlamakla meşgulken bir kavanoz temizliği bu kadar da zor olmamalıydı. Önce tehlikeli olan büyük parçaları almalı. Sonra görebildiği her şeyi bir kenara toplamalı. Kurtarabileceğim bir miktar bulgur var mı diye baktı, hepsi ziyan olsun istemezdi. Ama ya içlerinde cam parçaları varsa? Uzun vadede can sıkıcı başka sonuçlarla uğraşmamak için hepsini feda etmesi gerektiğini düşündü ve yaptı. Gözünün görebildiği her yeri temizledi. Doldurduğu çöpü dışarı bıraktı. Şimdi işine devam edebilirdi. Günler sonra kıyıda köşede kalmış bir bulgur tanesini görene kadar bu konu burada kapanmıştı.
Dağılan hayatını da böylece toparlamaya çalışıyorken çok yorgun olduğunu düşündü. Keşke her şey bu kadar kısa sürede hallolsaydı. Oysa bu ilk kırılan, dağılan kavanoz değildi. Kendi elleriyle bile çöpe atamadığı dağılmış onca konserve, turşu, erzak kavanozu vardı ki yıkılıp giden evinde. Eski mutfağını düşündü, gözünde canlandırmaya çalıştı. Kapağı ters açılan mutfak dolabını, tezgahtan uzak kalan patates, soğanı… Belki de en çok zaman geçirdiği yer evinin mutfağıydı ama şimdi tüm detaylarıyla hatırlamakta bile zorlandı. Şaşırdı kendine. 5 Şubat gecesi en son gördüğü yer bile mutfağıydı, şimdi nasıl olur da zihninde berrak bir fotoğrafı olmazdı. Üstelik hâlâ elini kurulamak için yıkılan mutfağındaki havluyu arıyordu bedeni. Ben değil bedenim ezberlemiş olmalı mutfağımı diye düşündü. Zaten buraya yerleşirken de eskiye benzer bir düzen kurmaya çalışmıştı. Bir kör gibi davranıyordu. Her şey aynı yerde olmalı ki bulmak, bulup da yaşamak kolay olsun. Ruhum yeniye direnirken bari alışkanlıklarım benimle olsun diye düşündü.
Mutfaktaki işine tekrar döndü. Sağ eliyle uzandığı yerde tuzluğa tek seferde ulaşmanın mutluluğunu yaşadı. Yeni alışkanlıklar edinmeye başladığını fark etti ve bunu sevdi. Artık o kadar da gönülsüz değildi.