Sırtımda çantam Kadıköy iskelede son defa denizi izlemek için oturmuştum. Çantamda kirli elbiselerim, aklımda kirlenmiş, uygulanmamış hayallerim vardı. Yüzlerce geçen insana sırtımı verip sadece denizi seyrediyordum dalgın bir şekilde. Belli bir süre sonra omuzumdan dürtüldüm, dönüp baktığımda 40 yaşlarında, saçlarını kızıla boyamış bir kadın. Sanki saçlarını ucuz bir şarapla yıkamış gibiydi. Çiçekli rengârenk bir elbiseyle yanımda dikilmiş çekingen bir tavırla oturabilir miyim diye sordu.
Elinde yarısını yediği bir dürüm, suratında yapmacık bir gülümse vardı. Havanın sıcaklığı, denizin maviliği, pazarın kalabalığından söz ediyordu 10 dakikadan sonra Orta Asyalı olduğunu fark ettiğim kadın. Sonra birdenbire suratı asıldı, eğilip fısıldadı kulağıma titrek sesiyle, “Sabah otobüste beni taciz eden adam 5 saatti beni takip ediyor,” dedi.
Çok korkmuştu, bana samimi davranıyordu, elini omuzuma atıyordu, suratında sahte bir tebessüm vardı, meğer onu takip eden adam çekinsin, bizi arkadaş veya akraba zannedip gitsin diyeymiş. Polise niye gitmiyorsun diye tam soracaktım, kendisi titrek bir sesle “polise de gidemiyorum oturma iznim yok” dedi.
Kalkmadım yanından saatlerce sohbet ettik, filmlerden veya anlatılarda çok güçlü kadın tanımıştım ama ilk defa bizzat tanıştım hayatı film olacak bir kadınla. Genç yaşında dul kalmış, kocası trafik kazasında vefat etmiş, iki kızıyla bu dünyada yalnız kalmıştı. İki kızı benimle akran sayılırdı, ikiside Rusya’da hukuk öğrencisiymiş. Kızlarını kendi köyünde zorla evlendirmemek için, kimseye muhtaç etmemek için yıllardır Türkiye de çalışmak zorundaymış. Yabancı olduğu için Türkiye’de zaten zor olan kadın yaşamının iki katı fazla zorluk çektiğini anlattı bana.
Türkiye’de çocuk bakıcısı ya da yaşlı bakıcılığı yapıyormuş. Çalıştığı çoğu evde tacize uğramış, tacize uğramadığı evlerde ise hırsızlıkla suçlanmıştı. İzinli günlerinde yabancı uyruklu olduğu için sokakta, caddede markette, mağazada hep cinsel bir tacize maruz kalmıştı. Bu yüzden izin günlerinde çok dışarı çıkmamıştı.
Ekranı kırık telefonunu çıkardı çantasından bana kızlarını gösterdi, gençlik fotoğraflarını gösterdi, pikseli düşük kamerasıyla çektiği çiçekleri gösterdi. Her şeyden söz ediyordu, durmadan konuşuyordu. O kadar belliydi yalnızlığı kim bilir kaç gün olmuştu biriyle sohbet etmemişti. Her şeye kızları için katlanıyordu, kızlarının onurunu kendi onurundan üstün tutmuştu. Kızları için dimdik duruşundan taviz vermeden gurbette göğüs geriyordu her onur kırıcı muameleye. Beyazlamış saçlarını gizlemek için kızıla boyamış.
Saate baktım geç olmuştu, otobüse yetişmek için kalktım, kolumdan tuttu beni, sarıldı bana, “Kattakon rahmat,” dedi. Aklımda onca hayal kırıklığı ve derdin yanında birde kızıl saçlı kadının hikayesiyle çıktım yola.