Katıksız masumiyetle tatlı merak uçsuz bucaksız sevgi kucağı olmuş. Kapının önünde ince mırıltılarla pespembe patiler karşılamış sizi. Hayranlık, sonsuz sevgi, bol kahkaha ve saf duygularla örülmüş kopmaz bir bağ bu. T.S Eliot bir şiirinde der ki: “Kedilerle ilgili bazılarına göre tek bir kural doğrudur. Size hitap edilene kadar konuşmayın.”
Kedi seveceği kişiyi kendi seçer. Beğenmezse halinizi tavrınızı, uzaklaşır gider. “Tekir kedim beni sever mi bilmem. Ben kedimi severim,” diye ifade etmiş kendini Nazım Hikmet. Çocukluğumda hayat yolculuğumdan renk renk kediler geçti: Siyah beyaz hem siyah hem beyaz, sarı hem de sapsarı. Tekirler de dokundular minik patileriyle elbette. Kediyle büyüyen çocuklardan olduğum için şanslı sayarım kendimi. Her zaman evde bir kedi bulunurdu. Virginia Woolf’un Perili Ev’deki ilk satırlarına öykünüp diyebilirim ki belki, hangi saatte uyanırsam uyanayım göbeğimde yün yumağı uyurdu. Kediyle büyümek, gelişmek, birey olmak çocuk için ne muhteşem bir kişisel gelişim yöntemi.
Kafka’nın Hayvan Öyküleri kitabında kedilerle ilgili bir bölüm yer alır. Oradaki bütün öykülerde Kafkaesk grotesk anlatım iyice belirginleşir. Fareyi yakalayan kediden söz eder. “Şimdi ne yapacaksın?” der fare. Gözlerinde kötü bakışlar vardır kedinin. Bu gerçeğe alışması gerektiğini anlatır, gözlerinin hep böyle olduğuna dair bir şeyler mırıldanır. Fare evde bekleyen bebeklerine değinince kedi sadece soru soracağını söyler. Fare de sorusunu hızlı sormasını ister zira eve geç kalmıştır. Hangimiz kedi, hangimiz fareyiz acaba, diye düşünür insan. Cesur bir fare ya da şefkatli bir kedi olabilir miyiz?
Minik topun, rüzgârda dalgalanan ot parçasının peşinden her an koşmaya, bu uğurda deli olmaya hazır kedi yavrusuyla, oyunlarla büyüyen insan yavrusunun ortak beslendikleri ne çok kaynak vardır. Dışardaki dünya bilemez bunu, karmaşasıyla meşguldür. Oysa kedi umursamaz, kendi dünyasına meftundur.
Ursula Le Guin zamanında Catwings isimli bir çocuk kitabı serisi kaleme alır. İlk kitap neden kanatlı olduklarını bilmediğimiz, özgürlüklerine düşkün dört kedi yavrusunu tanıtır. Hatta evlerini sokakları bırakıp giderler. Ancak büyük şehirden kaçtıktan sonra taşra yaşamının da bir o kadar zor olabileceğini öğrenirler. İkinci kitapta kedi yavruları Thelma, Harriet, Roger ve James geri döner, evsiz çocuk Jacob ile tanışır, onunla yaşamaya karar verirler. Dostluğu, özgürlüğü, zorluklara başa çıkan karakterlerin hikâyelerini tatlı tatlı anlatır kitaplar. Çizimler sayfaların ayrılmaz parçasıdır.
Arada Dr. Seuss’un “Şapka’daki Kedisi” geçmişten önümüze düşer. Şapkadan mı çıkar kedi yoksa kedi mi şapkalıdır? Yağmurlu bir günde canı sıkılan Sally erkek kardeşiyle evde hiçbir şey yapmadan oturmaktadır. Aniden bir kedi çat kapı gelir. Silindir şapkayla kırmızı papyon takan uzun boylu bu antropomorfik yaramaz, çocukların öğleden sonralarını değiştiriverir. Kitap hayal gücünü, yaratıcılığı ve kendiliğinden oluşan oyunun keyfini teşvik eder. Sıradan anlar olağanüstü serüvenlere dönüşebilir.
Nurullah Ataç’ın kedi sevgisi dillere destanmış. Hayatında her daim kedi varmış. Sonuçta çocuklar kahkaha atar, kediler miyavlayarak bıyık altından güler. Küçük yaramazlıklar daha büyüklerine evrilir. Sehpadaki bardakla vazo kırılabilir. Suçlu mutlaka ya kedi ya çocuk mudur?
Yüzyıllar boyunca birçok kez farklı şekillerde anlatılmış olan “Çizmeli Kedi” hikâyesi bir İtalyan masalına dayanır. Hileye aldatmacaya dokunan kedili bir Avrupa masalına.
Bir zamanlar Bohemya’da üç şeyden başka dünyada değerli hiçbir şeyi bulunmayan yoksul bir kadın yaşarmış. Bir yoğurma kabı, bir yuvarlanma tahtası ve bir kedi tüm varlığıymış. Son vasiyetinde yoğurma teknesini en büyük oğlu Dusolino’ya, yuvarlanma tahtasını Tesifone’a ve kediyi de Constantine’e bırakmış.
Delikanlı ne yapacağını bilememiş ama ona miras kalan kedi yardıma hazırım diye dile gelmiş, bir çift çizmeyle torba istemiş. Uzun çizmeleri asalet simgesi midir? Türlü şekillerde anlatılır bu masal. Ahlaki değerleri sorgulatır. Dürüstlüğün ne olduğunu da anımsatır. Çevirilerde biçim değiştirir. Masal zaten sadece çocuklara anlatılmaz ki. Büyükler de anlatılarda umudun saklanan tohumlarını bulur.
Kedinin ruhunu okumak çocuğun ruhunu görmek kadar incelik gerektirir. İşte o empati içimizdeki şefkatin tohumlarını filizlendirir.