1986 yılında İzmir’de doğdum. 2008 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun oldum. Halen Balıkesir’de serbest avukatlık, arabuluculuk ve hesap bilirkişiliği yapıyorum. İnsanlarla yazdıklarımı paylaşmaya bir seçkide yayımlanan öyküm ile başladım. Akabinde öykülerim bazı internet sitelerinde ve e-dergilerde yayımlandı. Bilimsel bir şekilde şiir tahlili yapmaya çalıştığım ve henüz tek tahlilden (Melahat Geçilmez şiiri) öteye gidemeyen bir bloğum var ama kendimden ümitliyim.

Keder, telaş, karmaşa, aşk, ayrılık… Hey gözünü sevdiğimin soyutluğu! Elimden daha çok titreyen sigaramdan bir fırt daha çekiyorum. Gözüm karşıdaki yapıda. Aklım, herhangi bir yerden kalkmış herhangi bir trende. 

Her duruma uygun bir şakam vardır benim. Hepsi aklımın kıvrımlarında doğru uyaranı bekler. İçimdeki karanlığı başkalarına göstermemenin yolunu bu şekilde buldum ben. Siz deyin savunma mekanizması, ben diyeyim kabuğun üstü. 

Dalıp dalıp gitmelerim hep benzer amaçlı cümlelerle bölünür. “Daldın yine…” ya da “Hop! Aklın nerede?” İşte o zaman cevabım bellidir. Aklım, herhangi bir yerden kalkmış herhangi bir trende. Komik bence. 

Karşıda, denizin ortasında duran yıkıntıyı izlemeyi seviyorum. Küçük bir kara parçasının üstünde öylece duruyor. Bu şekilde inşa edilmiş sanki, yıkık yaratılmış gibi. Sonra o toprak parçasını beynime benzetiyorum. Bu mavilik de kâinatı hatırlatıyor bana, aklım kâinatın ortasında ufacık bir ada, düşüncelerim ise karşıdaki yıkılmış duvarlar. Beğeniyorum bu fikirleri, kendimi tebrik etmeyi ihmal etmiyorum tabii.

Burayı en çok sonbaharda seviyorum. Sararmış, dökülmüş yapraklar değildir benim güz manzaram. Benim sonbahar meskenim; plajların artık kapandığı, lüks arabaların sokakları boşalttığı, insan etinin başka insanların etine daha az temas etmeye başladığı, her türlü telaş ve karmaşanın sona erdiği yarımadanın, yalnızlığımı eşsiz bir manzara ile tellendirme fırsatı bulduğum sahilidir. Kendimleyken kendimden bahsetmeyi severim. 

Burada duygular, düşünceler, fikirler gelir aklıma. Hatırı sayılır bir şekilde bir insanı ya da bir nesneyi düşündüğümü bilmem hiç. Soyutluk burada beni ne kadar eline geçirse de insanların yanındayken ürkerim somut olmayan şeylerden. Çünkü anlayamam, söz ile mimiğin bahsettiği farklıdır çoğu zaman. Dudaktan “Sonra” diye çıkan bir kelime, ışıl ışıl parlayan gözlerde “Hayır, buna şimdi çok ihtiyacım var” olarak belirebilir. 

Dedim ya; anlayamam. Emin olamam. Olsam da her şey “Yoooo. Ben öyle bir şey demek istemedim” diyen bir açıklama ile tepetaklak olabilir. Duygular, düşünceler, fikirler; bunların gerçeğine ulaşmak çok zordur. Ama her şey sadece sözlerden ibaret olsaydı durum bambaşka ve çok kolay olurdu. Anılar, mimikler, jestler, gülüşler, düşünceler, fikirler, rüyalar ve elbette ki hayaller olmasaydı her şey ne kadar da anlaşılır oldurdu. Böyle bir düzen düşlüyorum. Sadece dudaklardan dışarı dökülen sözlerin gerçek olduğu dünya. Müthiş bir düzlük içinde yaşadığımız ve sadece dilimizden dökülenlerin gerçek olduğu bir diyar. 

İşte o zaman belki de buraya gelmem gerekmezdi. Haftanın birkaç günü de olsa gelip benden simit alan o kızın sadece sözleri olsaydı bahis konusu, elbette beni sevdiğini düşünmezdim. Sahilde dursam daha çok satış yapabilirim aslında. Simit arabasını her gün onun çalıştığı dükkânın yakınına çektiğimi artık bir tesadüf sanmıyordur umarım.

Onun teşekkür ederken, hayırlı işler ve kolay gelsinler derken gözlerinde gördüğüm o ışık beni ele geçiriyor. Simitlerin yanında duran kitabı gördüğünde hangi kitabı okuduğumu neden soracaktı ki beni sevmeseydi. “Ben de kütüphaneden kitap almayı seviyorum” demişti bir defasında. Neden böyle bir şey der ki insan, gözleri ışıl ışıl parlarken bir başkasına. Ah gözünü sevdiğimin soyutluğu. Ah bu kararsız düzen, ah belirsizliğin içinde yalpalayan hayatlarımız. 

Kaçıncı sigarayı yaktım, kaç izmariti yere attım… Günün bu saatinde simit satılmaz. Günün bu saatinde beynimdeki yıkık duvarlar tekrar tekrar örülür ve ışıl ışıl parlayan gözler onlarca anlama gelebilir. Hey gözünü sevdiğimin soyutluğu, ne olur bırak yakamı. 

Son izmariti de yere atıyorum. Ceplerime girmeseler beni bırakıp burada kalacaklarmış gibi titreyen ellerimi zor zapt ediyorum. Yürüdükçe heyecanım artıyor, heyecanlandıkça da titremenin hızı. Yürürken fark ediyorum; bir itiraf için bir şiir bir de kararlılık yeterlidir. 

Yarımadanın sonbaharını içime çekiyorum. Aldığım nefes gibi tertemiz oluyor beynim. Bugün bu belirsizlik bir son bulacak. Mutlu düşler kurduğum bu sahilden kendi yaratacağım güzel gerçekliğe, her şeyin tek anlama geldiği o kesinliğe doğru gidiyorum. Onu seviyorum ve onun da beni sevdiğini bilmek için karşısına çıkmaya hazırım. Çünkü bu sahilde kurduğum tüm düşlerde, insanlar sonsuza dek mutlu yaşadılar.