Geceyi bekliyoruz. Tepenin iki kanadına sıralanmış, izliyoruz olanı biteni, ama hiçbir şey olmuyor. Sol kanatta yirmi üç, sağ kanatta yirmi iki kaplanız. Kırk beş erkek kaplan. Sürüde hiç dişi yok. Üreme dönemindeyiz ve çok kızgınız. Dişi kaplanın gelmesini bekliyoruz. Kendimizi ona beğendirmeye çalışacağız. Tüylerimizi kabartacak, şöyle bir salınacak ve gözlerinin içine bakıp, bizi seçmesi için ona yalvaracağız. Dişi kaplan geldiğinde kimi seçecek, bilmiyoruz. Nasıl seçecek, onu da bilmiyoruz. Çünkü tıpatıp aynı, kırk beş erkek kaplanız. Turuncu tüylerin beyaza karışımı, siyah çizgiler hepsi birbirinin kopyası. Hangimizi seçeceğinin, dişi için önemli olacağını sanmıyorum ama seçilmeyen kırk dört erkek kaplan için çok şey fark edecek. Kimse yerinden kıpırdamıyor. Kırk beş erkek kaplan, birbirimize fazla yaklaşmadan fakat çok da uzaklaşmadan, sol ve sağ kanatta ayrı ayrı, gecenin inmesini bekliyoruz.
Güneş tepede ve tam üzerimize vuruyor. Turuncu tüylerim daha parlaktı eskiden, zamanla soldu. Sevmiyorum güneşi. Kaçıp, geceye sığınmak istiyorum. Sürü halinde yaşamayı da sevmiyorum. Gözlerimi kapadım, geceyi düşünüyorum. Ormanın derinliklerine yürüyorum, sessizliğe. Ben, gecelerin efendisiyim. Ne kral geçinen aslan sever karanlığı ne ayı ne de fil. Gündüz, hepsi tüm heybetiyle gezinir ormanda ama gece oldu mu, sinerler kovuklarına. Küçücük kalırlar inlerinde. Biz kaplanların zamanıdır gece. Avlanmaya çıkarız herkes uykudayken. Gecenin serinliği, daha da çevikleştirir bedenimizi. Oysa şimdi çok sıcak. İleride nehir var ama gidip yüzemiyorum. Çaresizce, dişi kaplanın gelmesini bekliyorum.
Sıcak, çok sıcak. Filler ağaçların altına sığınmış, koca gövdelerini beceriksizce güneşten saklamaya çalışıyor. Kulaklarını kocaman açmışlar ama çırpıp da serinlemeye dermanları kalmamış, öylece duruyorlar. Maymunlar üşenmiş daldan dala atlamaya, havada asılı kalakalmışlar. Kuşlar bile uçmuyor. Tünemişler ağaç dallarına, akşam olmasını bekliyorlar.
Tepenin ardından okyanus görünüyor. Balinalar zıplayıp duruyor. Biraz daha ileride penguenler neşeyle dans ediyor. Kutup ayıları balık avlıyor. Hava buz gibi ve onlar çok mutlu. Hepsi Nuh’un gemisindeki gibi çifter çifter, nasıl mutlu olmasınlar? Biz ise sıcaktan ve sıkıntıdan neredeyse erimek üzereyiz. Gece olmasına daha çok var. Herkes öğlen uykusunda. Ne kadar da sessiz.
Aniden, bir bebek ağlaması yırtıyor sessizliği. Sesin geldiği yere bakıyoruz. Biz kırk beş erkek kaplan, filler, maymunlar, kuşlar hepimiz, çıt çıkartmadan dönüp bakıyoruz. Balinalar zıplamışken, penguenler dans ederken, kutup ayıları balık avlarken donakalıyor. Çünkü bebek ağlıyor. Bebek, bütün canlılar için kutsaldır; dokunulmaz, ısırılmaz, avlanmaz. Acıkmış olmalı. Annesi koşarak geliyor. Kucağına alıyor ve emzirmeye başlıyor. Bebek susuyor, evet acıkmış. Annesinin memesini emerken uyuyakalıyor. Yeniden sessizliğimize dönüyoruz. Annesi, usulca beşiğine yatırıyor ve onu sevgiyle seyrediyor. Bebek, üzerine düşen güneş ışığından rahatsız olup kıpırdanıyor. Annesi hemen fark ediyor. Bize doğru yürüyor. Biz kırk beş erkek kaplanın üzerine, korkusuzca yürüyor. Hiçbir şey yapmıyoruz. Çünkü bütün canlılar için anne kutsaldır; dokunulmaz, ısırılmaz, avlanmaz.
Anne, perdenin iki kanadını çekerek, güneşi dışarıda bırakıyor. Henüz gece olmadan buluşuveriyoruz biz sol kanattakilerle, sağ kanattakiler. Perde, çekilmenin etkisiyle önce savruluyor, sonra biraz sallanıyor ve ardından duruyor. Bu esinti hepimize iyi geliyor. Anne duralıyor, ilk defa görmüş gibi perdeye, yani bize bakıyor. Bir adım geriye çekiliyor ve gözlerini kısarak, kendi kendine mırıldanıyor. Sonra odadan çıkıp elindeki makasla geri dönüyor. Perdenin önce sağ, sonra sol olmak üzere her iki kanadının, pencerenin altında kalan bölümünü makasla kesiyor. Öğle uykusundaki kaplanların bazılarının kuyruğundan, bazılarının bacağından bir parça, kesilip ayrılıyor. Yaralı kaplanlar uyku mahmuru, şaşkın şaşkın bakışıyor. Şaşmaz kuraldır, ormanda bir an bile rehavete kapılmayacaksın, yoksa avlanırsın!
İzliyorum olanı biteni, bana bir şey olmuyor. Perdenin sol tarafında, kornişe yakın kısımdayım. Tepeye hâkim, etrafı seyrediyorum. Balinalar kuyruklarını, filler kulaklarını büküyor. Kutup ayısı, şaşkınlıktan ağzındaki balığı düşürüyor. Anne, elinde bizim kaplanlardan yaptığı bir yastıkla, geri dönüyor. Beşiğin yanındaki koltuğa yastığı koyuyor. Göz ucuyla, dokuz kaplan sayıyorum. Dokuz erkek kaplan artık, yastık yüzü olarak hayatını sürdürecek. Perdede kalan kaplanların bir kısmının kuyrukları, bazılarının bacağı, makasla kesilip gitti. Eh, yapacak bir şey yok. Artık yarışta on üç sağlıklı erkek kaplanız ve ben en tepedeyim. Geceyi de dişi kaplanı da ilk karşılayacak konumda olan benim. Akşam olmak üzere, elbet dişi bir kaplan da gelir. Penguenlere bakıp gülümsüyorum. Gece indiğinde, bizim dansımız başlayacak, çünkü ben gecelerin efendisiyim.