Prof. Dr. Aslı Tunç, İstanbul Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi Medya bölümü öğretim üyesidir. İstanbul Üniversitesi Basın Yayın Yüksekokulu’nda iletişim lisansı ve Anadolu Üniversitesi’nde sinema-televizyon yüksek lisansından sonra iletişim alanındaki doktorasını 2000 yılında Philadelphia’daki Temple Üniversitesi’nden aldı. Bir yıl boyunca Amerika’daki aynı üniversitede iletişim kuramları ve küresel iletişim üzerine dersler veren Tunç, çalışmalarını 2001 Eylül’ünde Türkiye’ye döndükten sonra medya ve demokrasi, dijital aktivizm, sosyal medya ve toplumsal cinsiyet konuları üzerine yoğunlaştırdı. Mart-Eylül 2020’de Güney Florida Üniversitesi’nde misafir öğretim üyesi olarak bulundu. 2020 Ağustos -2024 Mart tarihleri arasında İstanbul Bilgi Üniversitesi'nde Rektör Yardımcısı olarak çalıştı. Tunç’un İngilizce ve Türkçe akademik makaleleri, kitap bölümleri ve uluslararası raporları bulunuyor.

“Biraz duman var. Evet, biraz da alev. Yanan benim, aşkım…” Dört yılın ardından sevdiği erkek tarafından terk edilen bir kadının mırıldandığı son kelimeler bunlar. Etrafındaki her şeyin üzerine benzin döküp alevlerin ortasında duran kadın yeni bir hayata hazırdır artık.

2020 yılında ilk kez Venedik Film Festivali’nde izleyicilerle buluşan yönetmen Pedro Almodóvar’ın The Human Voice (İnsan Sesi) filmi, aslında sadece yarım saatlik bir eser. Ancak bu öyle bir yarım saat ki görsel bir şölen ve estetik bir başyapıt için yetip de artıyor bile.

İnsan Sesi (La Voix Humaine) ünlü Fransız şair, grafik tasarımcısı, ressam, oyun yazarı ve “auteur” yönetmen Jean Cocteau’nun ilk kez 1930’da sergilediği tek kişilik bir tiyatro oyunu aslında. Almodóvar bu tiyatro oyununu Covid’in en yakıcı olduğu dönemde İngilizce olarak sinemaya aktarıyor. Bu çekimde yönetmenin en büyük silahı ise Tilda Swinton gibi olağanüstü bir oyuncu. Swinton’ın canlandırdığı karakterin adını bilmiyoruz. Swinton karakteri, İspanya olduğunu varsaydığımız ve Almodóvar’ın artık sanatsal imzası kabul edilen capcanlı kırmızılar, turuncular ve retro dekorlarla bezenmiş evde adeta kıstırılmış gibidir. Sesini duymadığımız ve telefonun diğer ucunda konuştuğu adam onu terk etmiştir. Adamın kapının yanı başına bıraktığı bavulları ve adamı bekleyen köpeğiyle kadın çaresizlik içindedir. Film boyunca kadın evin içinde oradan oraya yürüyerek konuşurken aslında telefonun öbür ucundaki sesten çok adeta kendi iç sesini yansıtmaktadır. Duygusal iniş çıkışlar, ilgi çekmeye yönelik intihar girişimleri ve nalburdan aldığı baltayla abartılı şiddet gösterileriyle kadının iç hesaplaşmalarını izleriz. Onu terk eden adam, telefonun öteki ucunda bir sestir ve biz onu hiç duymayız.

Ayrılışın vazgeçilmez nesnesi mektuplar çoktan geri verilmiştir. Kadın fısıldar: “Sakladığım tek şey kelimeler, yüzüme karşı söylediklerin. Hepsi kalbime kazılı…”

Kadın ilişkiyi bitirmeye hazır değildir. Buna önce dinginlikle sonra ise gittikçe kabaran bir umutsuzluk, melankoli ve son noktada çılgınlıkla karşılık verecektir. O da Almodóvar’ın bir başka “sinir krizinin eşiği”ndeki kadınlarından biri oluverecektir.

Özellikle capcanlı kırmızı elbisesi ve film boyunca giydiği ünlü tasarımcıların kıyafetleri içinde ve dağınık turuncu saçlarıyla Tilda Swinton, bir reklam filmi çekiminden fırlamış gibi görünmektedir. Estetize edilmiş dekor ve ince ince tasarlandığı belli arka plan sembolizmle yüklüdür. Bu yarım saatlik solo performans içinde usta bir yönetmenin kendi sanatsal dünyasını nasıl kurabildiğine tanık oluruz.

Görsel bir şölen ve muhteşem bir oyunculuk izlemek isteyenlere İnsan Sesi (The Human Voice) filmini hararetle öneririm. MUBI’den ya da internet üzerinden kolayca ulaşabileceğiniz bu filmle kendinize rengârenk bir Almodóvardünyası armağan edin.