1966 yılında İstanbul'da doğdu. Üniversite eğitimini İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde tamamladı. Boğaziçi Üniversitesi'nde aynı bölümde başladığı yüksek lisans eğitimini tez aşamasında bıraktı ve yirmi altı yıl sürecek iş hayatına geçti. Şimdilerde fotoğraf çekmek, öykü okumak ve yazmak, film izlemek ve filmler üzerine yazmakla uğraşıyor. Aşk Ağustosta Güzeldi isimli ilk kitabı 2020 yılında yayınlandı. İFSAK üyesi, ifsakblog, perasinema ve Mikroscope'ta yazıyor.

Bu sefer konu sevmekle ilgili. Düşünüyorum ne yazabilirim. Sevmekle ilgili filmler aklımdan geçiyor. Metin Erksan’ın Sevmek Zamanı ne kadar güzel bir filmdir. Bir fotoğrafa âşık olmak ne demek? Dönemine göre alışık olunan tarzların dışında bir anlatımı vardır filmin. Tam da ben bu filmi yazmayı düşünürken Yeşilçam’ın önemli kadın oyuncularından Fatma Girik’in ölüm haberi geldi. Yıllar öncesine gittim. Belki de ilkokuldaydım. Sıcak bir yaz günüydü. Annemle Topkapı Sarayı’na gidelim demiştik. O gün orada bir filmin çekimi vardı. Hangi film olduğun hatırlamam çok zor ama masmavi gözleriyle mavi uzun elbisesinin içinde yanımızdan geçen oyuncuyu unutmam imkânsız. O gün gördüğümüz oyuncu, Yeşilçam’ın Hülya Koçyiğit, Filiz Akın ve Türkan Şoray’la birlikte dört yapraklı yoncasından bir tanesi olan sevgili Fatma Girik’ti.

Fatma Girik birçok filmde oynadı ama ben onu hep “Şoför Nebahat” filmiyle hatırlayacağım. Neden bilmiyorum ama bu filmi YouTube’dan ya da Netflix’ten ara ara izliyorum. Müziklerini mi oyuncularını mı seviyorum bilmiyorum. Belki de ölüm kadar insanın içini sızlatan bir olayın ardından bile umutla çıkılabileceğini gösterdiği için ya da Şoför Nebahat’in erkekler dünyasına kafa tuttuğu sahneler için. Belki de sadece Taksim meydanındaki çekimler ya da yemyeşil Boğaz’ı yeniden görmek için.

Haydi Nebahat Abla!  Doç arabana atla! Dümenimiz yolunda gazla ablacım gazla!

Araya giren şarkılar filmi eğlenceli hale getiriyor. Nebahat’in babasının ölüm haberini almasıyla üzüntüyle başlayan hikâyesi hiç beklemediğimiz tarzda devam ediyor.

Önce onu mini eteğiyle erkeklerin karşısında, babasının dolmuşunun içinde görüyoruz. Fakat dolmuşçuların arasında var olabilmek için şu tanımlamaya ihtiyaç vardır:

Erkek kızmış be!

Öyleyse erkek gibi giyinmek, erkek gibi konuşmak gerekir. Nebahat de bir değişim yaşayarak bunu yapar.

Filmin başında Nebahat onun kadın olmasından dolayı çalışmasını istemeyen nişanlısından ayrılır. Babasının dolmuşunu çalıştırarak annesine ve kardeşine bakar.

Ya ya ya şa şa şa… Nebahat Abla çok yaşa

Filmde başta Taksim’de Atatürk Kültür Merkezi olmak üzere daha değişik bir İstanbul var. Boğaz kıyıları daha yeşil, sokaklar bugüne göre daha boş. Yeşilçam filmlerini bugün izlemek bu güzel şehrin yaşadığı birçok değişimden önce nasıl olduğunu bize göstermesi açısından çok değerli.

Filmde Nebahat kendi kararlarını alıp, kendi özgürlüğünü yaşar yaşamasına ama çevre baskısı fena halde üzerindedir. Mahalleli Nebahat’in yanında gördüğü her adama sevgilisi damgasını vurur. O da çareyi erkekleşmekte bulur. Uzun saçlarını bir kasket altında toplar. Adeta kadınlığını hapsetmiştir. Konuşması, tonlamaları erkek diline döner.

Şoför Nebahat canımıza can kat!

Artık elinde sigarası, küfürse küfür, kavgaysa kavga erkekler dünyasında kolu açık pencereden dışarıda kullanır arabasını. Tanımlama “çetin ceviz”dir. Çalıştığı hattaki şoförlerin hepsi onu çok sever. Torpido gözündeki yıldız anahtar ise zor zamanların kurtarıcısı olarak sessizce yerinde durmaktadır ta ki erkek bir yolcu yanındaki kadına eziyet edene kadar. Kadın adama ben senin kölen değilim der. Arabadan indikleri yerde artık erkek rolüne bürünen Nebahat adama yıldız anahtarla saldırır. Bir başka sahnede gene erkeklerle tekme tokat kavgaya girişir. Mini eteğiyle başladığı erkek işinde ne yazık ki ancak erkek kodlarıyla var olabilmektedir.

Taksim Şişli Sarıyer! Durmadan hemen gider… Ablacığım ne olur İstinye’de duruver… Saçları dalga dalga canım Nebahat abla…

Film her ne kadar var olan söylemi devam ettirse de ilginç bazı diyalogları hatırlamakta fayda var. Yakışıklı avukat rolünde İzzet Günay sevgilisine şöyle der: “Sadece cinsiyetin ve güzelliğinle beni tutmaya çalıştın. Bu temeller üzerine bir aile kurulabilir mi?” Bu çarpıcı cümlenin yanıtı ise fedakâr bir eş arayışıdır. Filmde erkeğin evleneceği kadından istediği fedakârlığın sınırları çizilmemektedir.

Nebahat erkek kasketini takınca dili de değişmiştir: “Cebimiz mangır gördü de bitimiz kanlandı biraz.” Erkek kız olur. Yolda önüne çıkan adama başını camdan çıkartıp şöyle bağırır: “Ulan sana değil yoğurtla sarımsağa yazık olur be!” Artık o şoförler güzelidir.

Başarılı avukat İzzet Günay’ın sahneye girmesiyle Şoför Nebahat tekrar kadınlığına geri döner. O da ilk nişanlısı gibi çalışmak ne demek, evinde otur ama edebinle evinde otur der mi onu bilemiyoruz. Evinde oturmak yetmiyor edebinle oturacaksın.

Erkek dünyasında kasketiyle, erkek pantolonu ve ceketiyle değil tüm kadınsı özelliklerimizle var olarak kadınca çetin ceviz olmaya daha çok ihtiyacımız var. Sanırım Fatma Girik tüm yaşamı boyunca bu tarz kadınlara güzel bir örnek oldu. Sevgiyle, saygıyla onu anarken hadi bir kez daha:

Haydi Nebahat Abla!  Doç arabana atla! Dümenimiz yolunda gazla ablacım gazla!