Maltepe Üniversitesi Sivil Havacılık Kabin Hizmetleri bölümünden 2021 yılında mezun olmuş, ardından İstanbul Üniversitesi Marka İletişimi bölümüne geçiş yapmıştır.
Havacılık sektörünün yanı sıra, çocukluğundan beri süregelen ''yazma'' tutkusunu profesyonel bir basamağa taşımak adına, özel bir kurumdan yaratıcı yazarlık eğitimi almıştır. Edebiyatist dergisinde “Kavuşumun Sancısı” adlı hikâyesi ve "Haykırış" adlı kitapta da ‘‘Eksik Yara’’ isimli öyküsü ile yer almıştır. Televizyona duyduğu ilgiyle spikerlik-sunuculuk eğitimini tamamlamıştır. Sanatın iyileştirici gücüne her zaman inanmış ve piyano çalmayı hayatının bir parçası hâline getirmiştir.
Şimdi ise hikâye, makale yazıyor ve sektörde kendini daha da geliştirmek adına senaryo yazma eğitimine devam ediyor.

28 Şubat 2024 tarihinde Yaşar Kemal Vakfı, Darüşşafaka Cemiyeti ve Yapı Kredi Kültür Sanat tarafından düzenlenen Yaşar Kemal’i anma etkinliğinde Mikroscope ekibi olarak biz de oradaydık. Yazar ve eleştirmen Feridun Andaç’ın moderatörlüğünü yaptığı “Gazeteci Yaşar Kemal” başlıklı söyleşide Prof. Dr. Yasemin Giritli, Gazeteci-Yazar Vahap Munyar ve Gazeteci-Yazar Derya Sazak Yaşar Kemal’in gazeteciliğini, yaşamını çeşitli açılardan ele aldı. 

Şiir, öykü, roman, anı, deneme, oyun, fıkra, makale ve senaryonun yanı sıra köşe yazarlığı ve röportajlarıyla da bilinen Yaşar Kemal, uzun yıllar röportaj yazarlığını yan uğraş edinmiş ve röportajı “bal gibi edebiyat” olarak tanımlamıştır. Hatta İnce Memed kitabını ele alarak, “İnce Memed neyse röportajlarım odur” demiştir. Erzurum depremi sonrasında Hasankale’de yaşananları aktaran, Van’daki Esrük dağı eteklerinde mağaralarda yaşayan insanları anlatan, yirmi beş gün aralarında yaşadığı kaçakçıların hayatlarına okuru dahil eden röportajları onun usta edebiyatçı kimliğiyle işlenmiştir. 2011’de röportajları bir araya getirilmiş ve Röportaj Yazarlığında 60 Yıl başlığıyla Yapı Kredi Yayınları tarafından kitaplaştırılmıştır. Şimdilerde röportajları iletişim fakültelerinde ders olarak anlatılmaktadır. 

 “Gazeteci Yaşar Kemal” söyleşisinde de Yaşar Kemal’in röportaja verdiği öneme, kendisi için ne ifade ettiğine ve çalışmalarına yer verildi. Bunun üzerine söyleşiden konuşmacılara dair birkaç alıntı paylaşmak isterim:

Derya Sazak: “Yaşar Kemal barışçı, savaş karşıtı, çevreci, insancıl, doğacıdır. Senelerce bunları önemsemedik. Şimdi düşünüyoruz ama Yaşar Kemal bunları yıllarca yazmış zaten. Orman yangınlarıyla ilgili cilt cilt kitapları vardır. Biraz duyarlı olabilseydik o miras bugüne devrolurdu.” 

Yaşar Kemal 4 Aralık 2008’de Cumhurbaşkanlığı Kültür Sanat Büyük Ödülünü Abdullah Gül’den aldığı gün diyor ki: “Umut düş gücünün yarattığı ve insanoğlunun sahip olduğu en büyük değerlerden biridir. Yirminci yüzyıl belki de insanlığın en acılı yüzyılıydı. Milyonlarca insan -çoğunluğu da genç- bu yüzyılda öldürüldü. Yirminci yüzyılda çıkan üç savaşın adı da dünya savaşıdır. Birinci Dünya Savaşı, İkinci Dünya Savaşı, üçüncüsü de Soğuk Savaş adı verilen dünya savaşı. Her savaş adı ne olursa olsun bir yıkım, bir ölümdür. İnsanlığımızı çürütür. Vicdanımızı çürütür. Hastalıklar, ölümler, çocuk ölümleri ve daha birçok acı. Bugün insanlar bambaşka, hafızalarınızın alamayacağı kadar değiştiler. Başka türlü bir insan oldular. Bile bile kendilerini öldürüyorlar. Bugün dünyamız tükeniyor. Birçok hayvanın, ağacın, böceğin, birçok kuşun soyu tükendi. Böyle gitmez. Ya insanlık yok olacak ya kâinatın sonu gelecek.” 

Derya Sazak: “Yaşar Kemal ve çağdaşları 40’lı 50’li yıllarda, mesleği ve gazeteciliği çok az bilen ama yürekleriyle yaşayan, cesur ve otoriteye baş kaldırı ruhu olan insanlar. İşte İnce Memed Yaşar Kemal’in yarattığı bir efsane; kahraman, ama aslında yüzlerce yıl baskılardan süzülerek gelmiş epik bir eser. Yaşar Kemal çağın o iklimini soluduğunda bu ince Memed olarak ondan çıkıyor. Aslında ruhani bir doğum gerçekleşiyor.” 

Söyleşiye dair yazdıklarımı, Yaşar Kemal’i en son 28 Mart 2011 tarihinde Çağdaş Gazeteciler Derneği’nin ödülünde, sanki günümüz için konuştuğu o cümleleriyle anarak sonlandırmak istiyorum:

“Yazarları, gazetecileri, gazeteleri satın almak, batan Osmanlıdan kalma bir gelenektir. Daha da yoğunlaşarak sürüyor. Özgürlük düşüncesi sınırsızdır. Basın, dünyamızdaki pek çok kötülüğün bilinmesini, duyulmasını sağlayarak önemli savaşımlar vermiş, kahramanlar yetiştirmiştir. Düşünceyle uğraşmak, düşünceye önem vermek baskıcı düzenlerde her insanın başını belaya sokuyor. Bugüne kadar basın şöyle bir doyasıya özgürlük yüzü göremedi. Hep baskı, hep baskı, hep satın alma…Yargı mekanizması adalet yerine öfke ve korku kaynağı olursa işte bir ülke böyle olur. Hapishane kötüdür, ölüm gibi. Bilincine varınca düzleşir, olağanlaşır. İnsan soyunu zulüm kadar hiçbir şey küçültmez. Ne derler, zulmün artsın ki tez zeval bulasın… Zulüm aşağılık, insanlık dışı bir şeydir, ölümden de beterdir. Bilincine varınca olağanlaşır. Hepsinden beteri de insan soyunun yakasına yapışmış korkudur. İnsan, insan soyu korkuda çürümez. Zulüm aslında korkudur! Diyorum ki, korkulmasın, bugünkü, bu gelip geçici duruma bakıp umutsuzluğa düşmenin bir gereği yok… Bugün hapishanelerde veya mahkeme kapılarına gitmeyi beklerken mesleğinin ve insanlık onurunun hakkını verenler var. Onlar ve onların hakları için omuz omuza yürüyen, sesini yükseltenler insanlığımızın daha bitmediğini, vurdumduymazlığımızın bizi öldürücü hale getirmediğini kanıtlıyorlar. İnsanoğlu umutsuzluktan umut yaratandır. Demokrasiyi yaratmak insanlığın büyük gücü olmuştur. Çok söyledim, tekrar söylüyorum. Ya demokrasi ya hiç…Ve Türkiye hiçe layık değildir. Selam olsun düşünce özgürlüğü ve insan hakları için direnen meslektaşlarıma. Selam olsun insanlık toptan tükenmedikçe umudun da tükenmeyeceğini gösterenlere!”   Yaşar Kemal