Türk tiyatrosunun unutulmaz ismi usta sanatçı Genco Erkal, geçtiğimiz günlerde yaşamını yitirdi. Erkal’ın sosyal medya hesabından sabaha karşı Nazım Hikmet’in “Hoşça kalın Dostlarım” şiirinin dizeleri paylaşıldı.

Paylaşımda, “Hoşça kalın dostlarım benim, hoşça kalın! Sizi canımda canımın içinde, kavgamı kafamda götürüyorum. Hoşça kalın dostlarım benim, hoşça kalın… Resimlerdeki kuşlar gibi dizilip üstüne kumsalın, mendil sallamayın bana. İstemez… Tek hecesiz elveda” sözlerine yer verildi.

Biz de Mikroscope olarak Genco Erkal’a vedamızı Zeynep Oral, Zehra İpşiroğlu, Orhan Alkaya ve Zeynep Altıok Akatlı’dan aldığımız yazılarla o’na yakışır şekilde yapmak istedik.

Bunu hiç demek istemezdik ama, hoşça kal büyük usta…

Genco Erkal’a borcumuz

Zeynep Oral (Gazeteci – Yazar)

Genco Erkal’ı sonsuzluğa uğurladık. Birçoğunuz gibi ben de onun yokluğunu omuz başımda kesik bir kol gibi hissetmekteyim. Ancak bu duygunun rehavetine kapılmaktansa şimdiden Genco Erkal’a gönül borcumuzu nasıl ödeyeceğimizi düşünmek zorundayız. 

Genco Erkal tiyatro yapmaya başladığı yıllarda günümüzün teknik olanaklarına sahip değildik. Birçok oyununun hiçbir kaydı yok. Ayrıca tiyatro canlı izlenmeli tamam ama yine de… Onu ve bıraktığı mirası gelecek kuşaklara en doğru, en dürüst biçimde aktarmalıyız.

Günün birinde bu ülkede mutlak bir Genco Erkal Müzesi kurulacağından hiç kuşkum yok. Çeşitli kurumlar şimdiden kolları sıvamalı. 

SİNEMADA GENCO ERKAL 

Keşanlı Ali ve Bir Delinin Hatıra Defteri gibi tiyatrodan beyazperdeye uyarlanmış filmlerden değil, doğrudan sinema için çekilmiş filmlerin akıbetini düşünüyorum. Bu arada, son zamanlarda tamamlanan, Selçuk Metin’in çektiği o muhteşem Genco belgeseli için yönetmene ne denli teşekkür etsek azdır! 

Sinemada Genco Erkal deyince benim aklıma ilk gelen Ferit Edgü’nün O adlı romanından, Onat Kutlar’ın senaryosunu yazdığı Hakkâri’de Bir Mevsim filmi geliyor. 1983’te Berlin Film Festivali’nde Gümüş Ayı dahil dört ödül kazanan filmi, geçtiğimiz yıllarda Sinematek/Sinema Evi tarafından restore edildi. Ve sinemamızın bu kült filmi MUBI’de seyredilebiliyor.

Zeki Öktem’in çektiği Faize Hücum (1982); Fehmi Yaşar’ın yönettiği Camdan Kalp filmi (1990) olsun; temiz kopyalarıyla olmasa da arandığında internette bulunabilir. 

Ben Hopkins’in Pazar: Bir Ticaret Masalı (2008, Almanya, Türkiye ortak yapımı) Irmak Çağan’ın Prensesin Uykusu filmi (2010) nispeten yeni oldukları için iyi durumdalar.

Ancak gelin görün ki Ali Özgentürk’ün At filmi (1982) yıpranmış ve izlenemez durumda. İstanbul’da seyyar satıcılık yaparak oğlunu okutup “büyük adam” olması için çabalayan bir babadır Genco. Ali Özgentürk’ün en başarılı filmlerindendir. Sarsıcıdır, etkileyicidir.

KURUMLARA VE KÜLTÜR BAKANLIĞI’NA SESLENİYORUM 

Genco Erkal, 1982’de At, 1983’te Faize Hücum filmleriyle “en iyi erkek oyuncu” dalında Antalya Film Festivali’nde iki kez Altın Portakal Ödülü’nü kazandı. Sadece bu iki filmde değil, altı filmde de Genco Erkal’i izlemek, oyunculuk dersi almak gibidir. Bunlar kaybolmamalı! Konservatuar ve akademilerde de gösterilmeli. 

At filmin bir an önce hayata döndürülmesi gerekmektedir. Ali Özgentürk’e sordum At filminin yok olması nasıl engellenir diye. Filmin “restorasyonu” (sinemacıların dilinde “görüntülerin tedavi edilmesi” bunu yapan şirketler var) için 100 bin lira gerektiğini söylüyor. 

Ben de Kültür Bakanlığı’na ve tüm kültür kurumlarına sesleniyorum: Başta At olmak üzere Genco Erkal’ın oynadığı sinema filmlerinin yok olmasına izin vermeyelim! 

*www.zeyneporal.com web sitesinden alınmıştır.

Dostlar’dan Genco

Orhan Alkaya (Şair-Yönetmen)

Genco’ya ilk rastlayışım 1970 senesi olmalı, mevsimi kış olarak hatırlıyorum, Şaşkınbakkal’daki Atlantik Sineması’na, Anadolu yakası turnesine gelmiş olmalılar- o sıra doğurgan Yapı Endüstri Merkezi’ni bilmiyordum sanırım. On bir yaşındaydım, orta ikideydim, memuriyet taşrasından az evvel gelmiştim, -oyunun kahramanı da öyleydi, Genco’nun rolü… bundan mı bilmiyorum, hafızama mıh gibi çakılmıştır, Durdurun Dünyayı İnecek Var.

Genco’nun 20. Yıl kitabına yazdığı gibi, o günden sonra “Dostlar’ın dostu” ve geniş Dostlar ekibinin abonesi olmuştum. Küçük Sahne döneminde, 1970-71 sezonunda, Enzensberger’in “Havana Duruşması” oyunu da Dostlar’ın küçücük sahneleri büyütme becerisinin örneklerindendi. 

Dormen Tiyatrosu döneminden, Mehmet Akan’ın Brecht’ten -enfes- uyarladığı ve Genco’yla birlikte yönettiği Analık Davası; Elhamra’dan Ahmet Mekin’li Abdülcanbaz hafızamda diri duruyor. Ümit Tiyatrosu dönemi ise benim için şölen kıvamındaydı. Azizname ile başlayıp, nadir bir zamanlamayla Orhan Asena’nın Şili’de Av’ını yapmışlardı.

Alt katında Nisa Serezli-Tolga Aşkıner Tiyatrosu, üstünde Dostlar Tiyatrosu’nun olduğu bu bina, Kadıköy Opera Sineması gibi Ümit Utku’nundu ve ikisi de sonradan iş hanına dönüştü. Gişede çoklukla tiyatronun kurucularından Nurten Tuç olurdu, ona abone kartımızı uzatıp yer numaramızı alır, fuayeye yürürdük. Eşsiz bir fuayeydi burası, çünkü, Genco pek çıkmasa da oyuncuların çoğu burada olur, biz seyircilerle sohbet ederdi.

Oyunların büyük kısmını Genco yönetirdi; başlarda Umur Bugay, sonrasında Macit Koper, Mehmet Akan, Mehmet Ulusoy da yönetmenlik yapmıştı Dostlar’da. 1977’de Ümit Tiyatrosu dönemi kapandı, Bilgesu’nun İkili Oyun’u Küçük Sahne’de, Aydın Engin’in Devrik Süleyman’ı Sinematek’in dar salonunda oynandı. Biraz AKM, Venüs derken Baro Han dönemi başladı.  O küçükten de küçük sahnenin 1983’te, Galile’de Tuncay Çavdar elinde büyüyüşü, mucize tadındaydı.

Genco’yu uğurlarken bunları düşünmüştüm. Mükemmele yakın bir ekip ve elbette yıldızı hiç kaymayan Genco… çok güzeldiler. Ruhi Su’nun kurduğu Dostlar Korosu, Mehmet Akan’ın yetiştirdiği dans grubu, oyun yazan, uyarlayan, çeviren oyuncular… Birliktelikten bütünlüğe yürüyen şahane bir serüvendi, olanca çoğulluğu ile Dostlar Tiyatrosu.

Sonra o kadro dağıldı, Genco, çok iyi partnerlerle çalışan bir tekliğe büründü. Muazzam yeteneği, bilgisi, görgüsü ve büyük aşkı tiyatrosu ile ölümsüzlüğe yürüyüşünü başlattı. Genç Oyuncular’dan Dostlar’a, oradan ilmek ilmek dokuduğu nirvanasına, eşsiz Genco Erkal’a ulaştı Genco.

 

Çok değerli bir dostumu kaybettim

Zehra İpşiroğlu (Yazar, Akademisyen)

Bugün tiyatro ile toplumsal ve politik sorunların ayrıldığı bir dönemde yaşıyoruz. Bunu büyük bir sorun olarak görüyorum. Bu açıdan da Dostlar Tiyatrosu’ndan da Genco Erkal’dan da öğreneceğimiz şey çok. Dostlar Tiyatrosu’nun temel çizgisi toplumsal sorunlarla yüzleşmeye dayanıyor, eşitsizliğe, adaletsizliğe karşı çıkıyor. Dostlar’da ekip çalışmasının yürüdüğü zaman da tek kişilik oyunların gündemde olduğu zaman da Genco Erkal bu çizgisinden hiç ödün vermedi. En son bir hayali vardı Brecht’in “Galile’nın Yaşamı” oyununu yeniden sahnelemek. Baskılı dönemlerde aydın sorumluluğu üzerine bir tartışma yaratmak istiyordu. Belki Boğaziçi Grubu’nun oyuncularıyla belki böyle bir proje gelişecekti. Ama bu ne yazık ki bir hayal olarak kaldı. En son Habeşistan diktatörünün sonunu anlatan İmparator oyununu sahnelemek için oyunu sağlığı iyi olmadığı halde inanılmaz bir çaba harcadı. Her diktatörlüğün bir sonu vardır mesajını vermek istiyordu insanlara. Her şekilde yaşadığımız dönemle hiç bitmeyen bir hesaplaşma içindeydi. Ben bu yönüyle Genco’dan çok şey öğrendim. Daha öğrencilik yıllarımda, daha 70’li yılların başında, hatta 60’lı yılların sonunda onun oyunlarının provasına gidiyordum. Bir tiyatro oyununun nasıl ortaya çıktığını, geliştiğini ve sahnelendiğini Dostlar’da yaşayarak öğrendim.  

Genco Erkal ile çok uzun yıllara dayanan bir dostluğumuz oldu, karşılıklı duygu ve düşünce alışverişine dayanan bir dostluk… Oyunlarının her zaman provasına gidiyordum, oyun çıkmadan üzerinde uzun uzun tartışıyorduk. Bazı oyunlarının dramaturji çalışmasını da üstlendim. Yeni bir çalışma içinde olduğumuzda, yeni bir proje geliştirdiğinde hemen birbirimizle paylaşıyorduk. Bu projeler üzerine konuşma, tartışma, eleştirme hep gündemimizdeydi.  Ama Genco çok acımasız bir eleştirmendi.  Yine de onun sorgulayıcı bakışında bana destek olacak, yardımcı olacak çok şey buluyordum ki. En son çocuk tacizi konusunu ele aldığım “Babalar, Amcalar ve Diğerleri” oyunumdan uyarladığım Hatırlayamadıklarımız romanımı çekinerek ona verdim. Bir süre sonra öyle olumlu bir geri dönüş yaptı ki dünyalar benim oldu.

Genco ile duygu ve düşünce alışverişi çok çok güzeldi. Ve inanır mısınız bir şey yazarken hâlâ kendimi: “Bunu Genco’ya sormalıyım ya da bakalım buna Genco ne diyecek?” derken yakalıyorum. Genco’yla çok değerli bir dostu kaybettim.

O artık ölümsüz bir sanatçı

Zeynep Altıok Akatlı (Yazar)

Bazı insanlar sadece varlığıyla güven verirler insana. İlham, güç, direnme azmi verirler. Tutunacağınız dalı uzatırlar. Hiç tanışmasanız da böyledir. Ben onu tanımanın, onunla karşılıklı paylaşmanın nasıl bir şans olduğunu bilenlerden yalnızca biriyim. Yaşama, “yaşamaya dair” ceplerime doldurduğum renkleri getiren, mücadele gücümün, insana inancımın, başkaları için söz söyleme bilincimin önünde bir abide gibi yükselendir Genco Erkal. Oyunculuğuyla yönetmenliğiyle tiyatromuza unutulmaz eserlerle iz bırakması yanında devrimci tiyatro, politik tiyatro ve belgesel tiyatro alanlarında öncü çalışmalarıyla da sınıf mücadelesine, toplumsal hayata, aydınlanma hareketine gösterdiği dayanışmayla gerçek bir aydın sorumluluğunu da son nefesine kadar taşımıştır. İlkeli ve ödün vermeyen duruşu, cesaretiyle yaşamda ve sahnede yeri dolmayacak. Hayata sahnedeyken veda etmek istediğini biliyordum. Bu mümkün değildi zira Genco Erkal ölümsüzleşti. Onu çok özleyeceğimi biliyorum. Yerinin dolmayacağını da.