Çoğumuzun en büyük sorunu geçmişe takılıp kalmak herhalde. Kimisi üstünü çizip geçse de kimisi bir arpa boyu ilerleyemese de çocuklukta atılan kesikler varlığını hep koruyor. “Arşivci” böyle bir öykü. Nat sanat müzelerini aşırı aydınlık ve mekândaki ses tınısını ruhsuz buluyor. Ona göre bir müze yaşanmış bir ev, kahve içilmiş bir fincan ya da üstünde yatılmış bir yatak olmalı. Müze havası olmayan müzeler yaratması da bu yüzden. Böylece ayrıldığı sevgilisiyle ortak anılarından maketler yaptığını hayal ediyor. Müze havası olmayan müzeler yaratıyor. Mavi peçeteden bir deniz, karton kutudan bir meyhane ya da sevgilinin incelikle açtığı alüminyum folyodan kırmızı minik bir ayakkabı tokası.
Claire Vaye Watkins’in bu öyküsü anlattığından daha fazla biçimiyle güçlü. “Arşivci” Yüz Kitap’tan yayımlanan Nevada adlı öykü kitabındaki öykülerden biri ve hikâye belki bildik ama onu ajitasyona girmeden yazarın bulduğu yeni anlatma yollarını görmek için elbette öyküyü okumak gerekir.