Az rastlanan bir nezaketin
karşılığını ödeyebilmesi umuduyla
İlk fısıltıyı duyanın, duyduğunu zannettiğidir:
Çünkü bilinmez
Hangi Tanrı
Allı pullu sözcüklerle
Gecenin kanına girip
Genç bir kızın aldanmışlığıyla
Eş tuttuğu
Eşi bulunmaz şehrin
Kurt emzirmiş sarılığında
Hangi göğsünün kıyısına çağıracak seni Kleopatra
İkinci fısıltıyı duyanın, duyduğunu zannettiğidir:
Kırmızı
Sürmeler çeker sabahın mahmur gözlerine
Erbabı utansın
Haşa!
Üçüncü fısıltıyı duyanın, duyduğunu zannettiğidir:
Saat on ikiyi vurdu
Kırk tilkinin kuyruğunun birbirine değmediği kuytu
Saat on ikiyi vurdu
Dördüncü fısıltıyı duyanın, duyduğunu zannettiğidir:
Yaşlı bir çocuk doğurmuş
Genç bakirenin sütten kesilmiş heykeli
Emziriyor yıllardır gözlerinizin akını
Beşinci fısıltıyı duyanın, duyduğunu zannettiğidir:
Ressamın şiirinden ilhamla yontulmuş balık
Tiber’in gümüş yatağında mı avlandı bu bileklik
Altıncı fısıltıyı duyanın, duyduğunu zannettiğidir:
“Bütün, büyük trajediler seninki gibi güzel bir yüzle başlar.”
Yedinci fısıltıyı duyanın, duyduğunu zannettiğidir:
Alev kılıçları çiçeklendi
Kumunun nereden çekildiğini bilmediğim
Gonca desenli fincanlarımın göğsünde
Ve bütün vaftiz kurnaları
Kırmızıyla doldu taştı
Hiç kan görmemiş gibi
Son fısıltıyı duyanın –en zekileri, duyduğunu iddia ettiğidir:
Çünkü bilinmez
Hangi Tanrı
Allı pullu sözcüklerle
Gecenin kanına girip
Genç bir kızın aldanmışlığıyla
Eş tuttuğu
Eşi bulunmaz şehrin
Kurt emzirmiş sarılığında
Hangi göğsünün kıyısına çağıracak seni
Kleopatra
Kulak ver
Karanlığı vahiy çınlayan çölün dudakları
Sıcacık
Kırmızı sürmeler çeker sabahın mahmur gözlerine
Şeria’dan gelen meyve kokuları
Islatır nargile dumanlarını
Sürmenin de
Kokunun da
Nargilenin de
Erbabı utansın
Haşa!
Allah’ın boyasıyla boyandık!
Bütün vaftiz kurnaları size kalsın!
Roma’da dolunay
Saat on ikiyi vurdu
Kırk tilkinin kuyruğunun birbirine değmediği kuytu
Roma’da dolunay
Saat on ikiyi vurdu
Yaşlı bir çocuk doğurmuş
Genç bakirenin sütten kesilmiş heykeli
Emziriyor yıllardır gözlerinizin akını
Bu ahengi yakalamak için
Kaç mermer eskitti usta
Kaç marpucu elden ele dolaşan duman
Biraz çek Poseidon
Biraz sen Demeter
Hadi biraz da sen Pan
Şu zavallılara nasıl tahammül edilir?
Üç kuruş için yapılacak iş mi?
Daha çok kazanıyor köşe başı karyatidleri!
Her şeyi bırak git diyor şeytan
Balık ol
Ressamın şiirinden ilhamla yontulmuş balık
Şöyle desin biri:
Tiber’in gümüş yatağında mı avlandı bu bileklik
Ağzım olsa da konuşsam
Hayır desem
Saflığın koynundan bunun ilhamı
Avcım ve ben
Ağları çektik usulca
Ve günahlarımdan arınsam
Arındıkça
Suyun da erbabı utansın!
Haşa!
Allah’ın boyasıyla boyandık!
Bütün vaftiz kurnaları size kalsın!
Tiber’in suyunda yıkadılar kılıçlarını
Bereketlensin diye intikamları
İlk nehir sordu meşhur soruyu:
Brute, et tu?
Eşi bulunmaz şehrin kurt emzirmiş sarılığı:
Roma’da dolunay
Saat on ikiyi vurdu
Kırk tilkinin kuyruğunun birbirine değmediği kuytu
Roma’da dolunay
Saat on ikiyi vurdu
Vatan’ın Babası öldü
Brutus
İhanetin erbabı
Utandı hepsi
Ağladı eli hiç kan görmemiş gibi:
Bu kırmızı yeni!
Bütün, büyük trajediler seninki gibi
Güzel bir yüzle başlar
Kleopatra!
Çocuğunun babası öldü
Peki, ama kim öldürecek seni
Bir Antonius deli
Ve sen
Hala kadınlığın erbabı
Haşa!
Allah’ın boyasıyla boyandığını herkes biliyor
Belirtmek haddime mi?
Brutus’le aynı Antonius’un dili
Hiçbir kadını sevmemiş,
Eli hiç kan görmemiş gibi:
Bu kırmızı yeni!
Bu Kleopatra yeni!
İlk fısıltıyı söyleyenin, söylediğidir:
Çünkü kırmızı
Hep yeniydi ve hep yeni olacak
Çünkü kan
Hep yeniydi ve hep yeni akacak
Çünkü Kleopatra
Hep yeniydi ve hep yeni kalacak