Yazar. Ayrıca Medyascope'ta Zeytin Dalı ve Sabun Köpüğü programlarını hazırlayıp sunuyor.

Eski akademisyen, editör ve yazar Aslı Güneş, bu hafta Zeytin Dalı’nda Müge İplikçi’nin konuğu oldu. Güneş, videoda “Sally Rooney: Çoksatar muhafazakârlık” yazısını ele alarak, Intermezzo ve Gece Yarısı Kütüphanesi kitaplarını değerlendirdi.

Rooney’nin dil ve anlatım tarzı

Intermezzo’da muhafazakârlık nerede duruyor? Gece Yarısı Kütüphanesi gibi eserlerle arasında ne gibi tematik benzerlikler var? Sally Rooney’in karakterleri ve mekânları, modern İrlanda’nın ruhunu yansıtıyor mu? Rooney’in dil ve anlatım tarzı, modern roman anlayışını nasıl dönüştürüyor?

Güneş, videoda, Sally Rooney’nin eserinde muhafazakârlık temasının nasıl yer aldığını ve bu temanın modern romanın sınırlarını nasıl zorladığını anlattı. Aynı zamanda kamusal alanın eksikliği, kişisel gelişim olgusu ve bireyin toplumla kurduğu ilişki gibi konuları da değerlendirdi.

Aslı Güneş, “Kamusal alanın yokluğu Sally Rooney’den önce okuduğum, günümüz çağdaş yazılarında da kafamı kurcalayan bir şeydi. Rooney okuyup kafamdaki sorunu çözdüm. Bu kitaplarda kamusal alan yok. Çağdaş roman 19. yüzyıl romanının tersi. 19. yüzyıl romanında ahlaki kaygılar vardı. Ama kahraman, kamusal alana çıkıp bütün seçimlerini orada şekillendirirdi. O romanlarda kamusal alan bir sahneydi. Çağdaş romanda ise özel alan var. Ailenin ve hatta bireyin özel alanı. Bu, bana göre geri çekilme ve muhafazakârlaşma. Kamusal alanın yokluğu, özel alana hapsolmuş bir şekilde bireyin kendini inşa etmesi benim için muhafazakârlaşma” dedi.

Güneş’in “Sally Rooney: Çoksatar muhafazakârlık” yazısından bir kısım:

Intermezzo’da anlatıcı bir kamera aracılığıyla izletiyor bize olayları. Oluş anlarına tanık oluyoruz. Her şey şimdide olup bitiyor. Televizyon ekranındaki bir realite şovu izler gibi, etkisiz, yargısız, anlatıcının anlattıklarını gerçek zamanıyla izliyoruz. Olaylar geçip gidiyor gözümüzün önünden, bir sahne özetleniyor. Sonra bir başka sahneye geçiyoruz. Yargı oluşturmamız, düşünmemiz arzulanmıyor bile. Yazar, “yeniden özelleşmiş” bir yerde, ailenin tam kalbinde açıyor romanını ve sonra sosyal medyanın anonim diliyle bizi yine her şeyin kendi üzerine kapandığı yere, aileye götürüyor. Belki yeni çağın gerçekliği bu. Telefon mesajlarının, sosyal medyanın belirlediği bir dille aktarılan bir gerçeklik. Sürekli aşina olanın peşinden gitme, kökler… Sahte çatışmalardan sonra gelen esenlik duygusu. Dünyayı saran iletişim ağlarının bile evin dört duvarı arasında sıkışıp kalması.